(Kapak Fotoğrafı: Eymir, 27 Ekim 2017, Tanju Gündüzalp)
1. bölümünde giriş yaptığımız 2024 Ankara’sının Kentsel ve Ekolojik Sorunlarında, Ankara’ya ilişkin;
- Afet Riski ve Eksik Çalışmalar,
- ABD Elçilik Arazisi
- Ani Sel Baskını ve Su Baskınlarına Açık bir Kent
- Atatürk Orman Çiftliği: Talan, Rant ve Kaybedilen Kamusal Bellek
- Atık Su Arıtma Tesisi ve Kullanım Sorunu
- Avcılığın Ekolojik Zararları
- Bahçelievler Semt Hali Yerine Yaşam Merkezi Projesi Değil Açık Alan
- Başkent Millet Bahçesi ve AKM Alanı: Kentin Kimliğinin Silinişi
- Beşevler’de Cami ve Külliye Projesi İnadı
- Çiğdem Mahallesi’nde Orman Talanı
üzerine yazmıştık, devam ediyoruz.
Eymir Gölü’ndeki Balık Ölümleri, Ekolojik Bir Acil Durum Çağrısıdır
Eymir Gölü'nde son dönemde yaşanan balık ölümleri, Ankara'nın ekolojik yönetimindeki ciddi eksiklikleri ve politikaların yetersizliğini gözler önüne sermektedir. ODTÜ Biyoloji Bölümü ve Ekosistem Uygulama ve Araştırma Merkezi'nden Prof. Dr. Meryem Beklioğlu'nun belirttiği üzere, gölde artan sazan balığı popülasyonu, sudaki oksijen seviyesinin düşmesine ve özellikle turna balıklarının toplu ölümlerine yol açmaktadır. Bu durum, pandemi döneminde yapılan kontrolsüz sazan balığı aşılamalarının bir sonucudur.
Ankara'nın ekosistemine yönelik bu tür müdahaleler, bilimsel temelden yoksun ve kısa vadeli düşüncelerin ürünüdür. Doğal yaşam alanlarına yapılan bu tür plansız müdahaleler, ekolojik dengenin bozulmasına ve biyolojik çeşitliliğin azalmasına neden olmaktadır. Eymir Gölü'nde yaşananlar, sadece bir gölün değil, tüm bir ekosistemin nasıl ihmal edildiğinin ve yanlış politikaların nasıl felaketlere yol açtığının açık bir göstergesidir.
Yetkililerin, ekolojik sorunlara yönelik kalıcı ve bilimsel çözümler üretmek yerine, geçici ve popülist yaklaşımlarla hareket etmeleri kabul edilemez. Ankara'nın doğal mirası, rant odaklı projeler ve plansız uygulamalarla yok edilmemelidir. Eymir Gölü'nde yaşanan balık ölümleri, ekolojik politikaların acilen gözden geçirilmesi ve doğayla uyumlu, sürdürülebilir stratejilerin benimsenmesi gerektiğini bir kez daha hatırlatmaktadır.
Eymir, 27 Ekim 2017, Tanju Gündüzalp
Güvenpark Restorasyonu ve Betonlaşma Sorunu
Ankara’nın en önemli simgelerinden Güvenpark, uzun zamandır beklenen restorasyon sürecini tamamladı ve aralık ayında yeniden açıldı. Yapılan düzenlemelerde parkın özgün dokusunun korunmaya çalışıldığı belirtilse de, bazı temel sorunların çözülmediği gözlemleniyor. Özellikle yıllardır tartışma konusu olan dolmuş durakları ve park alanındaki betonlaşma, restorasyon sürecine rağmen varlığını sürdürüyor.
Güvenpark, Cumhuriyet döneminin ilk parklarından biri ve anıtı, toplumsal eylemleri ve yeşil alan kimliğiyle öne çıkarken, bugünkü haliyle bu özelliğini giderek kaybetmiş durumda. Parkın içindeki dolmuş duraklarının kaldırılmaması, trafik yoğunluğunu ve hava kirliliğini artırmaya devam ediyor. Ayrıca, yeşil alanların yeterince genişletilmemesi ve bazı bölgelerde beton ağırlıklı müdahalelerin devam etmesi, parkın kent içindeki nefes alma alanı olma işlevini zayıflatıyor. Konulan reklam tabelası da, parka, tarihine, anıtına, belleğimize büyük zarar verme noktasında.
Kent merkezinde kalan nadir yeşil alanlardan biri olan Güvenpark’ın gerçek anlamda korunması için ulaşım düzenlemelerinin gözden geçirilmesi, dolmuş duraklarının taşınması ve yeşil alanlarının daha da artırılması yönünde kapsamlı ve doğa dostu çözümler üretilmesi gerekiyor. Restorasyon süreci tamamlanmış olsa da, Güvenpark’ın gerçekten kamusal ve ekolojik bir alan olarak yaşatılması için katılımcı planlamaya dayalı yeni adımlar atılması şart.
Güvenpark, 27 Haziran 2005, Tanju Gündüzalp
Hacettepe Ormanı Yapılaşmaya Açılamaz
2022 yılında Hacettepe Üniversitesi ile Gençlik ve Spor Bakanlığı arasında imzalanan protokol çerçevesinde, kampüs içerisindeki 60.127 metrekarelik ormanlık alanda öğrenci yurdu inşaatına başlandı. Bu protokol, mevcut yurt kapasitesinin yetersizliği gerekçe gösterilerek orman alanının yapılaşmaya açılmasıyla sonuçlandı.
Hacettepe Üniversitesi’ne ait ormanlık alanın yapılaşmaya açılmasıyla ilgili alınan karar, ekolojik denge ve doğal yaşam açısından büyük endişelere yol açmıştır. Ormanlık alanlar, kentsel ekosistemlerin korunmasında kritik bir rol oynarken, bu bölgelerde yapılacak herhangi bir yapılaşma çevreye ciddi zararlar verebilir. Ağaçların kesilmesi, biyoçeşitliliğin azalmasına, hava kalitesinin düşmesine ve su dengesinin bozulmasına neden olabilir.
Üniversiteye ait bu yeşil alanın korunması gerektiğini savunan uzmanlar, çevreciler, akademisyenler ve çevre örgütleri doğal alanların betonlaşmasının geri dönülemez ekolojik kayıplara yol açacağını belirtiyor. Yapılaşma kararı, sadece bölgedeki flora ve fauna için değil, aynı zamanda öğrenciler ve bölge halkı için de olumsuz sonuçlar doğuracaktır. Ağaçların azalması, şehirdeki ısı adası etkisini artırabilir ve hava kirliliğini yükseltebilir. Bu yapılaşma yeniden değerlendirilmeli ve sürdürülebilir çözümler üretilmelidir.
11 Kasım 2024, Kısa Dalga
Hastanelerimizi Kapatmayın! Halkın Sağlığıyla Oynamayın!
Ankara’da sağlık sistemine vurulan yeni bir darbe ile karşı karşıyayız. Yıllardır yüz binlerce kadına, bebeğe ve çocuğa sağlık hizmeti sunan Zübeyde Hanım Kadın Doğum Hastanesi ve Dr. Sami Ulus Çocuk Hastanesi kapatılıyor! Halkın sağlık hakkını hiçe sayan bu karar, yalnızca hastaneleri kapatmak değil, doğrudan bebekleri, çocukları ve kadınları ölüme terk etmektir! Ankara’da köklü devlet hastanelerinin kapatılması, sadece bir bina meselesi değil, doğrudan halkın yaşam hakkına yönelik bir saldırı ve kamusal sağlığın tasfiyesidir.
Sağlık sisteminde dönüşüm adı altında yürütülen politikalar, halkın sağlık hakkını hiçe sayarak kamu hastanelerini birer birer kapatıyor. Özelleştirme, şehir hastanelerine hasta yönlendirme ve kamu sağlığını ticari bir meta haline getirme politikaları, sağlık hizmetlerini yıkıma sürüklüyor. Şehir hastanelerine taşınan hastaneler, ulaşımı zor, randevu bulmanın imkansız olduğu, halkın değil şirketlerin kazandığı sistemin bir parçası haline geliyor. Yıllardır hizmet veren, deneyimli sağlık personelinin çalıştığı ve özellikle dar gelirli yurttaşların erişebildiği hastanelerin kapanması, sağlık hizmetlerine ulaşımı daha da zorlaştırıyor. Zübeyde Hanım ve Sami Ulus’un kapatılması demekse, binlerce annenin ve çocuğun sağlık hizmetine erişiminin engellenmesi demektir. Bakanın daha önce verdiği “hastaneler kapatılmayacak” sözü bir kez daha yalan çıktı!
Bu karar geri çekilmeli, halkın hastaneleri rant uğruna kapatılmamalıdır! Sağlık hakkı pazarlık konusu değildir, halkın yaşamı şirketlerin çıkarlarına feda edilemez! Hastanelerimizi kapatmayın, bebeklerimizi öldürmeyin!
2020, Hastanemi Açın Platformu
Hayvan Barınaklarının Durumu ve Yaşam Hakkı Tehlikesi
Ankara’da sokak hayvanları, özellikle de köpekler, uzun yıllardır barınaklardaki kötü koşullar, yetersiz bakım ve kısırlaştırma politikalarının eksikliği nedeniyle büyük zorluklarla karşı karşıya. Mevcut barınakların çoğu kapasitesinin üzerinde ve hijyen, beslenme, tıbbi bakım gibi temel ihtiyaçları karşılamaktan uzak. Bu durum, hayvanların yaşam kalitesini ciddi şekilde düşürmekte ve ölüm oranlarını artırmaktadır.
Yeni yasa ile birlikte, “başıboş köpeklerin” sokaklardan toplanarak barınaklara hapsedilmesi ya da öldürülmesi yönündeki düzenlemeler, hayvanların yaşam hakkını doğrudan ihlal etmektedir. Plansız şehirleşme, insanların doğayla ve hayvanlarla uyum içinde yaşama kültürünü baltalarken, bu yasa sokak hayvanlarını bir “sorun” olarak gören yaklaşımı meşrulaştırmaktadır. Oysa çözüm; kapsamlı kısırlaştırma programları, sahiplendirme teşvikleri ve toplumda hayvan hakları bilincinin artırılmasıdır.
Ankara’da ve tüm ülkede, hayvanların yaşam hakkını koruyacak bir yaklaşım benimsenmeli, barınaklar ölüm kampları olmaktan çıkarılmalı ve yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşlarıyla iş birliği içinde, sokak hayvanları için sürdürülebilir çözümler üretmelidir. İnsan-hayvan ilişkisini düşmanlık üzerine kuran bu tür yasalar, yalnızca ekolojik ve etik bir felakete yol açar. Yaşam hakkını savunmak, tüm canlılar için temel bir sorumluluktur.
İmrahor Vadisi Besleme, 13 Şubat 2024, Tanju Gündüzalp
Hurdacılar Sitesi Yangını ve Çevresel Etkileri
Ankara'nın Yenimahalle ilçesindeki Hurdacılar Sitesi'nde meydana gelen büyük çaplı lastik yangını, yalnızca çevresel değil, aynı zamanda toplumsal ve politik boyutlarıyla da derin bir krizi gözler önüne sermektedir. Atık yönetimi ve geri dönüşüm süreçlerindeki denetimsizlik ve yetersiz altyapı, böylesi felaketlerin zeminini hazırlamaktadır.
Yangın sırasında atmosfere salınan yoğun miktarda toksik gaz ve partikül madde, başta Eymir Gölü ve çevresi olmak üzere geniş bir ekosistemi tehdit etmekte, hava kalitesini de olumsuz şekilde etkilemekte, biyoçeşitliliğe büyük zararlar vermektedir. Bu tür olaylar, halk sağlığını doğrudan etkileyen ciddi riskler taşımaktadır. Ancak ne yazık ki, mevcut politikalar ve uygulamalar, bu riskleri önlemek bir yana, adeta teşvik eder niteliktedir.
Geri dönüşüm tesislerindeki yangınların sıklığı ve etkileri, atık sektöründeki lobi faaliyetleri ve denetim eksiklikleriyle doğrudan ilişkilidir. Atık yönetimi politikalarının sadece ekonomik kazanç odaklı değil, çevresel sürdürülebilirlik ve halk sağlığını önceleyen bir yaklaşımla ele alınması gerekmektedir. Mevcut sistem, yeterli denetim ve önleyici tedbirlerin eksikliği nedeniyle, benzer çevresel felaketlerin yaşanmasına zemin hazırlamaktadır.
Bu durum, çevresel felaketlerin önlenmesi için daha sıkı denetim ve düzenlemelerin aciliyetini ortaya koymaktadır. Ankara Hurdacılar Sitesi'ndeki yangın, çevresel tahribatın yanı sıra, mevcut sistemin halk sağlığı ve ekosistemleri koruma konusundaki yetersizliğini de açıkça göstermektedir. Bu tür olayların önlenmesi için etkili risk yönetimi stratejileri ve çevre odaklı politikaların hayata geçirilmesi elzemdir. Aksi takdirde, bu tür olaylar ekosistemler üzerinde geri dönüşü olmayan tahribatlara yol açmaya devam edecektir.
4 Nisan 2024, Birgün Gazetesi
İmrahor Vadisi Millet Bahçesi, Yapılaşma ve Beton Bahçeler
Ankara'nın en önemli doğal alanlarının başında gelen İmrahor Vadisi'nde planlanan Millet Bahçesi projesi, ekolojik ve kentsel açıdan yaratacağı problemler gözetilmeksizin yapım aşamasında. Proje kapsamında vadi tabanına beton dökülerek yapay havuzlar oluşturulmuş ve bu süreçte doğal ekosistem tahrip edilmiştir. Bu müdahaleler, bölgenin doğal su döngüsünü bozmakta ve ekolojik dengenin geri dönülmez şekilde zarar görmesine yol açmaktadır.
Millet Bahçesi projelerinin amacı, halkı doğayla buluşturmak ve rekreaktif ihtiyaçları karşılamak olarak belirtilse de, İmrahor Vadisi'nde uygulanan proje bu hedeflerle net olarak çelişmektedir. Doğal alanların korunması yerine, betonlaşma ve yapay yapıların inşası ön planda tutulmaktadır. Bu durum, vadinin doğal peyzajını ve ekosistemini olumsuz etkileyerek, bölgenin biyolojik çeşitliliğini tehdit etmektedir.
İmrahor Vadisi'nde sürdürülen bu proje, geçmişte defalarca iptal edilen imar planlarının yeniden onaylanmasıyla hukuki açıdan da tartışmalıdır. Projenin, tartışmalı hukuki durumuna karşın oldu-bittiye getirilemeyecek kadar değerli alanlarda yapılması gelecek tasarımı ve doğa sevgisi olmayan aklın bir siluetidir.
Bölgenin doğal dokusunu koruyacak ve ekosistemi destekleyecek şekilde yaklaşılması gerekirken, İmrahor Vadisi'nde yürütülen Millet Bahçesi projesi, ekolojik değerleri göz ardı eden ve doğal alanları betonlaşmaya kurban eden bir yaklaşımla ilerlemektedir.
İmrahor Vadisi Millet Bahçesi Rant Alanı, 2024, Yüklenici ÖZ ER – KA web sitesi
Kentsel Dönüşüm
- Ankara’da Kentsel Dönüşüm: Gecekondular, Kale Mahalleleri ve Ulus
Ankara, kentsel dönüşüm politikalarının en sert biçimde uygulandığı şehirlerin ön sıralarında geliyor diyebiliriz. Özellikle Altındağ ilçesi ve çevresi, sermaye odaklı kentsel dönüşüm projelerinin merkezine oturtulmuş, gecekondularda yaşayan yoksul halk için büyük bir tehdit haline gelmiştir. 1950’lerden itibaren hızla gelişen gecekondu bölgeleri, Ankara’nın ekonomik olarak en kırılgan kesimlerini barındırırken, son yıllarda yürütülen dönüşüm projeleri bu kesimleri şehir merkezlerinden uzaklaştırmayı hedeflemektedir. Ancak bu dönüşüm süreçleri, kentin kültürel ve sosyal dokusunu tahrip ederken, yoksulları daha da güvencesiz hale getirmektedir.
Kent Kimin, 5 Nisan 2023, Kenar Mahalle
- Kale Mahallesi ve Altındağ’da Dönüşüm
Altındağ ilçesinde yürütülen kentsel dönüşüm projeleri, özellikle Kale Mahallesi, Hacıbayram, Atıfbey, Gültepe ve Yenidoğan mahallelerinde büyük yıkımlarla ilerlemektedir. Kale Mahallesi’nde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Altındağ Belediyesi tarafından yürütülen dönüşüm sürecinde, mahalle halkının mülkiyet hakları göz ardı edilerek, metruk olarak ilan edilen birçok bina hızla yıkılmıştır. Yıkımlara karşı açılan davalar sonucunda bazı projeler durdurulsa da, Büyükşehir Belediyesi’nin hazırladığı Koruma Amaçlı İmar Planı’yla yıkımların devam etmesi kaçınılmaz hale gelmiştir. Mahalle sakinlerinin barınma hakkı hiçe sayılarak sermayeye uygun bir şehir yaratma çabası sürdürülmektedir.
Hıdırlıktepe, Eylül 2023, Tanju Gündüzalp
- 6306 Sayılı Yasa ve Neoliberal Kent Politikaları
2012 yılında yürürlüğe giren 6306 sayılı “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun” kentsel dönüşüm projelerinin ana hukuki dayanağı olarak kullanılmaktadır. Başlangıçta depreme dayanıksız yapıların dönüştürülmesi amacıyla çıkarıldığı iddia edilen yasa, kısa sürede büyük rant projelerinin önünü açmıştır. “Riskli alan” ve “rezerv yapı alanı” gibi tanımlamalar aracılığıyla, mahalle sakinleri mülkiyet haklarından feragat etmeye zorlanmış, yıllardır yaşadıkları evlerinden kopartılarak şehir çeperlerine sürgün edilmiştir. Ankara’da özellikle Altındağ ilçesinde yürütülen projeler, bu yasa çerçevesinde yürütülen neo-liberal kentleşme politikalarının en açık örneklerinden biridir.
Sinpaş Altın Oran İnşaatı, İmrahor Vadisi, Ekim 2019, Tanju Gündüzalp
- Ulus Tarihi Kent Merkezi ve Kültürel Yıkım
Ulus Tarihi Kent Merkezi, Ankara’nın en eski yerleşim alanlarından biri olarak, dönüşüm projelerinin en kritik hedeflerinden birini oluşturmaktadır. 2005-2010 yılları arasında başlatılan 55 kentsel dönüşüm projesi içinde Ulus da yer almakta olup, bölgedeki tarihi mahalleler ciddi tehdit altındadır. İsmetpaşa, Bentderesi ve Kale çevresinde başlatılan dönüşüm projeleri, Yahudi Mahallesi, Hacıdoğan Mahallesi ve İtfaiye Meydanı gibi kültürel önemi büyük alanları da kapsamaktadır. Bu alanlar yıkılıp yerine kentin yoksulları ve hak sahiplerini dışlayan konutlar ve ticari alanlar inşa edilmesi planlanırken, bölgenin tarihsel dokusu, toplumsal yaşamı ve hafızası yok edilmektedir
Yahudi (İstiklal) Mahallesi, Ulus, Ekim 2020, Can Mengilibörü
- Gecekondular ve Sosyal Dışlanma
Gecekondu bölgelerinin yıkılması, sadece fiziksel bir dönüşüm değil, aynı zamanda toplumsal bir mühendislik projesidir. Yoksul mahalleler, rant politikalarının önünü açmak için “çöküntü alanı” olarak ilan edilmekte, burada yaşayan insanlar kriminalize edilerek şehrin dışına itilmek istenmektedir. Çinçin, Plevne, Aktaş gibi mahallelerde bu süreç açıkça gözlenmiştir. Burada yaşayan insanlar, TOKİ projeleri ile borçlandırılarak düşük kaliteli konutlara mahkûm edilmekte, eski mahallelerindeki dayanışma ağlarından kopartılarak sosyal olarak izole edilmektedir.
Hıdırlıktepe, 2016, Tanju Gündüzalp
- Kent Kimin İçin?
Ankara’da yürütülen kentsel dönüşüm projeleri, doğrudan sermaye odaklı bir planlamanın ürünü olarak karşımıza çıkmaktadır. Halkın barınma hakkını, sosyal yaşamını ve tarihsel hafızayı göz ardı eden bu projeler, sadece müteahhitlerin ve büyük sermaye gruplarının çıkarlarına hizmet etmektedir. Kentsel dönüşüm adı altında yürütülen süreçler, halkın yaşadığı alanları tasfiye ederek, rant odaklı bir kentsel dönüşüm modelini kalıcı hale getirmektedir. Ancak bu süreç kaçınılmaz değildir. Yerel halkın ve sivil yapıların örgütlenerek, hukuki mücadeleler vermesi ve dayanışma ağları oluşturması olumlu sonuçlar verebilmektedir. Alternatif bir kent politikası yaratma yolunda en önemli araçlardan birinin, hukuki ve toplumsal mücadele, örgütlenme olduğu açıktır. Ankara’nın tarihi mahallelerini, kültürel dokusunu ve barınma hakkını savunmak için toplumsal dayanışmayı, hak temelli mücadeleyi güçlendirmek gerektiği açıktır
Kızılay, Konur Sokak, 22 Mayıs 2017, Tanju Gündüzalp
Ankara, 20. Yüzyıl ilk yarısında planlı bir kentleşme süreciyle kurulmuş olsa da zamanla plansız büyümenin etkisiyle kimliksiz, altyapı sorunlarıyla boğuşan bir metropole dönüştü. 20. yüzyılın ortalarına kadar düzenli büyüyen kent, 1980 sonrası hızlı nüfus artışı ve düzensiz yapılaşma nedeniyle çarpık kentleşmeyle tanışmış oldu. Bugün ise, eskiyen yapı stoğu ve riskli yapı kavramı ile "kentsel dönüşüm" söylemi altında, plansız ve rant odaklı projelerle daha plansız ve bütüncül olmayan bir şekilde semt semt dönüşüyor, bozuluyor.
Mevcut kentsel dönüşüm anlayışı, halkın barınma hakkını göz ardı eden, yüksek maliyetli konut üretimini teşvik eden bir yapıya sahip. Dönüşüm adı altında mahalleler yok edilirken, semtlerin, mahallelerin hafızası yaşayanları kent çeperlerine itilerek sosyal bağları zayıflatılıyor.
Sağlıklı bir kentsel dönüşüm süreci, yalnızca bina yenilemekten ibaret değildir. Sosyal donatı alanlarını koruyan, ulaşımı ve altyapıyı bilimsel verilerle planlayan, doğaya duyarlı, dirençli kentler yaratmayı hedefleyen bütüncül bir anlayışla yürütülmelidir. Ankara’nın geleceği için katılımcı, sürdürülebilir ve adil bir planlamaya ve yeni bir imar planına ihtiyaç duyulmaktadır.
Yerel halkın, kentin ileri gelenlerinin, kentin bilim insanlarının ve yerel yönetimin, mahalle-kent konseylerinin katılımcılığında… tescilli yapıların korunduğu… doğa dostu olmayan teknolojinin dışlandığı… ulaşımın, yaşamsal alanların bilimsel parametrelerle belirlendiği… 15 dakikalık mesafede kentsel gündeliğimizin çözülebildiği… korumacı, pasif, kendine yeten ve doğa tabanlı… ada, mahalle bazında, kentsel dönüşüm modelleri üretmek mümkün. Kentler ve yerleşimler nasıl güvenli, dayanıklı, kendine yeten, sürdürülebilir hale gelir…
Çankaya’dan Kente Bakış, Fehir Tepesi, 1935, Baykan Günay Arşivi
Kızılırmak Suyu İçme Suyu Olarak Kullanılamaz
Ankara’nın içme suyu ihtiyacını karşılamak için Kızılırmak suyunun kullanılması, ciddi sağlık ve çevre sorunlarını beraberinde getirmektedir. Yapılan analizler, Kızılırmak suyunun yüksek tuz, sülfat ve ağır metal içerdiğini göstermektedir. Bu durum, halk sağlığı açısından büyük riskler doğurmakta, özellikle böbrek hastalıkları ve kalp-damar rahatsızlıkları gibi sağlık sorunlarına yol açabileceği bilimsel raporlarla ortaya konulmaktadır. Ayrıca, suyun arıtılması için kullanılan ileri düzey kimyasal işlemler, içme suyunun kalitesini düşürmekte ve uzun vadede sağlık üzerindeki olumsuz etkilerini artırmaktadır.
Alternatif su kaynaklarının değerlendirilmesi gerekirken, Kızılırmak suyunun zorunlu bir çözüm olarak sunulması, plansız su yönetimi ve yanlış altyapı politikalarının bir sonucudur. Ankara, su krizine çözüm üretmek yerine, kalitesiz suyu halkına dayatarak sorunu daha da büyütmektedir. Uzman raporları, Ankara’nın su ihtiyacını karşılamak için farklı su havzalarının değerlendirilmesi, suyun verimli kullanımı ve sürdürülebilir su politikalarının hayata geçirilmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Başkent halkının sağlıklı, temiz ve güvenilir içme suyuna erişim hakkı göz ardı edilmemelidir.
Kesikköprü Barajı, 7 Mart 2021, Tanju Gündüzalp
Kutlama, Düğünlerde Havai Fişek Kullanımı ve Yarattığı Çevre Sorunları
Havai fişeklerin kutlamalar ve düğünlerde kullanılması, sadece görsel bir gösteriden ibaret gibi görünse de canlılar ve çevre üzerindeki etkileri oldukça yıkıcıdır. Bu eğlence enstrümanı gece gökyüzünü aydınlatırken, ekosistem üzerindeki zararları olmaktadır. Hayvanlar, özellikle evcil ve vahşi türler, şiddetli patlamalar karşısında büyük stres yaşamaktalar. Sesin şiddeti, hayvanların kalp atışlarını hızlandırır, onları paniğe sokar ve doğal yaşam alanlarını terk etmelerine yol açar. Özellikle evcil hayvanlar, ölümlerine yol açabilecek tıbbi sorunlar yaşayabilirken, korkup kaçma sırasında kazalar da yaşamaları söz konusudur.
Bununla birlikte, havai fişeklerin çevreye verdiği zarar da görmezden gelinemez. Kimyasal maddeler, ağır metaller ve toksik bileşikler, hava, su ve toprak kirliliğine yol açmaktadır. Bu maddeler, doğaya karışarak biyoçeşitliliği tehdit eder, su kaynaklarını kirletir ve insan sağlığını da tehlikeye atarlar. Aynı zamanda karbon salınımını artırarak, iklim krizine de olumsuz katkıda bulunurlar. Havai fişeklerin yaratacağı gürültü kirliliği ise insan sağlığı üzerinde olumsuz etkiler bırakarak, ruhsal bozukluklara neden olabilmektedir.
Bütün bu zararlar, eğlence ve kutlama adına görmezden gelinmemelidir. Havai fişeklerin yerine daha sürdürülebilir, çevre dostu kutlama yöntemleri bulunmalı ve bu tür etkinliklerdeki gereksiz çevresel tahribatlara karşı daha duyarlı olunmalıdır.
24 Nisan 2020, Tanju Gündüzalp
Milli Egemenlik Parkı: Halktan Koparılmaya Çalışılan Park
Ankara’nın merkezinde, TBMM Ana Giriş Kapısı’nın bulunduğu noktada yer alan Milli Egemenlik Parkı, uzun yıllardır kentin içinde nefes alınabilen nadir alanlardan biri olarak varlığını sürdürüyordu. 2015 yılında, Türkiye'nin farklı bölgelerinden ve dünyanın dört bir yanından getirilen ağaç türleriyle zenginleştirilen bu park, yalnızca bir yeşil alan değil, aynı zamanda uluslararası dostluğu ve doğa sevgisini temsil eden bir kamusal mekândı. Ancak bugün, bu değerli alan halkın erişimine kapatılmış durumda.
15 Temmuz darbe girişimi sonrasında, kamusal alanların güvenlik gerekçesiyle sınırlandırılması alışkanlık haline getirildi. Milli Egemenlik Parkı da bu bahaneyle öğretmenler başta olmak üzere yurttaşların kullanımına kapatıldı. Ancak, asıl soru şu: Egemenlik halkınsa, adına Milli Egemenlik denilen bir park neden halktan esirgeniyor? TBMM’nin hemen yanında yer alan bu alan, aslında halkın katılımına ve ortak kamusal yaşama açılması gerekirken, adım adım kamusal kimliğini yitiriyor.
Bu kapatma kararı, yalnızca bir parkın erişime kapanması değil, kamusal alanların sistematik şekilde sınırlandırılmasının bir örneğidir. Oysa ki, şehirlerin yaşayan organizmalar olduğu gerçeği unutulmamalıdır. Parklar, meydanlar, kamusal yeşil alanlar birer güvenlik tehdidi değil, toplumsal birlikteliğin ve halkın yaşam hakkının bir parçasıdır. Bugün Milli Egemenlik Parkı’nın halktan koparılması, yalnızca bir yeşil alan kaybı değil, egemenliğin gerçekten kime ait olduğu sorusunu da gündeme getiren bir mesele olarak karşımızda duruyor.
Girilemeyen bir Egemenlik Parkı, 30 Temmuz 2024, Deniz Zeyrek
ODTÜ Rant Yolu İptal Edilmelidir
ODTÜ Ormanı, 1957 yılında "Atatürk Ormanı" projesiyle başlayan ve ODTÜ öğrencileri, öğretim üyeleri ve çalışanlarının katkılarıyla oluşturulan, İç Anadolu'nun en büyük insan eliyle geliştirilmiş ormanı. 1995 yılında Ağa Han Mimarlık Ödülü'ne layık görülen bu orman, 2001 yılında resmi olarak orman statüsü kazandı. Ankara'nın temiz ve sağlıklı havasında önemli bir rol oynayan ODTÜ Ormanı, son 10 yılda ard arda gündeme gelen rant amaçlı yol projeleri nedeniyle tehdit altında.
2017 yılında, dönemin Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek ile ODTÜ Rektörü Verşan Kök arasında imzalanan protokol sonrasında, ODTÜ Ormanı'nda geniş çaplı ağaç kesimleri gerçekleştirilmiş ve ormanın ekosistemi zarar görmüştür. Bu süreçte, ormanın batısında yer alan 75 hektarlık bir alan, ana ormandan koparılmıştır. Ormanın korunması konusunda hassasiyet gösterilmediği hepimiz tarafından dile getirilmiştir.
2021 yılında Ankara Büyükşehir Belediyesi, ormanın içinden geçirmek için yol projesi ihalesini yeniden açmış ve 2022 yılında çalışma başlatmıştır. Belediyenin kent ekolojisine darbe içeren bu hareketi; ODTÜ öğrencileri, mezunları, meslek odaları ve sivil toplum örgütleri tarafından sert tepki ile karşılaşmıştır. Hukuki girişimler ve eylemlerle belediyenin bu rant amaçlı yol projesi durdurulmaya çalışılmış, projenin durdurulması için eylem ve imza kampanyaları düzenlenmiştir. Bugün, ODTÜ yol projesi ile ilgili çalışmalar sonlandırılmamış ve ODTÜ Ormanı üzerindeki yol, rant, belediye tehdidi devam etmektedir.
Ankara’nın tek kent ormanı, ODTÜ Ormanı'nın korunması ve ekosisteminin devamlılığı için kentsel politika uygulayıcısı belediyenin sorumlu davranması gerekmektedir. Ankara'nın önemli bir doğal mirası olan bu ormanı geleceğe taşımak görevimizdir.
Vişnelik, 100. Yıl Mahallesi, 21 Ekim 2013, Tanju Gündüzalp
Sevgi Vakfı’nın Lokman Hekim Üniversitesi’ne Arazi Tahsisi
Sevgi Vakfı arazisinin Lokman Hekim Üniversitesi’ne devri, AKP iktidarının yıllardır süregelen kentsel rant politikalarının bir yansıması. Kamuya ait olan, toplumsal fayda sağlama potansiyeli taşıyan bir arazinin, ticari kaygılarla hareket eden bir vakıf üniversitesine devredilmesi, şehircilik ilkelerine ve kamu yararına tamamen aykırı durumda. Sermaye odaklı kentleşmenin, sosyal adaleti hiçe sayan neo-liberal politikalarının bir sonucudur bu tahsis.
Kent ekolojisi açısından bakıldığında, yeşil alanların, ortak kamusal mekanların ve doğal yaşamın giderek daraldığı bir süreçte, bu tür tahsisler ekolojik tahribatı daha da artırmaktadır. Üniversitenin büyütülmesi bahanesiyle doğal ve kamusal alanların betonlaştırılması, şehrin nefes alma kapasitesini azaltacak, kentin ısı adası etkisini artıracak ve yaşam kalitesini düşürecektir. Ankara gibi zaten beton yığını haline getirilmiş bir şehirde, kamuya ait her karış toprağın özel sermayeye peşkeş çekilmesi, ekolojik sürdürülebilirliğin tamamen göz ardı edildiğini göstermektedir.
Şehircilik açısından, kent planlamasının bilimsel kriterlere göre değil, siyasi ve ekonomik çıkar ilişkilerine göre şekillendiğini de kanıtlıyor bu tahsis. Kamu arazileri, halkın ortak yararı gözetilerek kullanılmalıdır. Eğitim veya sağlık gibi temel hizmetler de kamu eliyle sunulmalıdır. Lokman Hekim Üniversitesi gibi özel statüdeki kurumların büyümesi, yükseköğretimin ticarileşmesini hızlandırırken, eşitsizliği de derinleştirmektedir.
Sevgi Vakfı arazisinin devri, kamusal kaynakların sermaye gruplarına aktarılmasının yeni ve yine bir örneğidir. Kentsel rant uğruna kamu yararının yok sayılması, ekolojik dengeye zarar verilmesi ve şehircilik ilkelerinin hiçe sayılması, doğal ekosistemler ve yeşil alanlar üzerinde ciddi çevresel etkiler yaratmakta, mevcut doğal alanların yapılaşmasına da yol açmaktadır
1 Kasım 2024, Birgün Gazetesi
(İHD Ankara Şube Afet ve Ekoloji Komisyonu 2024 yılı İç Anadolu Bölgesi Ekoloji Raporu’nun Ankara içi bölümü olarak Tanju Gündüzalp tarafından kaleme alınmıştır. 3 bölüm halinde sizlerle paylaşacağız.)
Devamında...
- Şimşek Sokak Konut Bölgesi Olarak Kalmalıdır
- Yakacık vb Alanlarda Kaçak Hafriyat Dökümü Engellenmelidir
- Yanlış Ağaç Budamalar Ekolojik Suç Kapsamına Girmelidir
- Yaşam/Yaya Sokaksız Semtler, Mutlu ve Erişilebilir Kent
- Engelliler ve Kent Hakkı
- Üniversite Öğrencilerinin Barınma, Ulaşım ve Yemek Sorunu
- Bisiklet Yolu ve Uygulamaları
- Scooter’a ve Ulaşımda Kullanımına Bir Bakış
- Kaldırım İşgalleri ve Yaya Hakları Gaspı
- Ankara’da Konut, Barınma Hakkı ve Kiracılık
- Ankara’da Ulaşım Politikalarının Ekolojik ve Kentsel Etkileri
- Ankara’da Hava Kirliliği: Halkın Sağlığına Karşı Politik Bir Suç
- SONUÇ ve ÖNERİLER