balkon

Balkon deyince çocukluğuma giderim, şaşmaz bir şeydir bu… Hoş, salgın belası başladığından beri, çocukluğumdan başka bir yere gitmek de gelmiyor içimden. Dünyadan haberimin olmadığı, ödevlerimi bitirip sokaktaki oyuna yetişmek dışında sıkıntı bilmediğim, cümle korkudan anneme sığınabildiğim günleri özlüyorum çünkü çok. Aralarda, kızıma, annemin bana verdiği güveni verip veremediğimi dert etmeklerim de var elbet.

Ablamın paten kaydığı, tuhaf isimler verdiğimiz beş civcivin peşimiz sıra koştuğu, yazları her gece kırmızı halımızı serip üzerinde ailecek buzlu çay ve meyve keyfi yaptığımız, çocukluğumun neredeyse tarla büyüklüğündeki balkonuyla bugünkü balkonumuz arasında dağlar kadar fark var tabii. Jale’nin “Haleeee, kardeşimmm, yemek hazır, hadi gel artık”ları, komşu kadınların “İbrahim Efendiiii, bir ekmek”leri, yakartopçulara korna basan arabalar yok burada mesela.

Kimsenin çıtı çıkmıyor. Kendi seslerine küsmüş sanki bizim komşular. Ya da seslerinden korkmuşlar, sesini çıkaran yakalanır bu illete türünden bir şey belki yaşadığımız… Allahtan kuşlar var, onlar asla terk etmiyor bizi. Aşağıdan baktığımız, hayret ki hâlâ dev, çirkin bir binanın dikilmediği metruk bahçenin kuşları, kedileri buradalar ısrarla. Yağmur yağarsa terbiyeli bir şekilde salyangozlara teslim ediyoruz balkonu. Biber, domates, salatalık ve maydanozu, balkonu mesken tutan tekirin şerrinden korumak için güneşlenmeye çıkarıp çıkarıp içeri alıyoruz. Kızım Tomris bu biberi dikeli iki yıl olmuştu, mahsul için salgını beklemiş, biz de halay için onu bahane ediyoruz, gün aşırı yeni bir biber, domatesten bir filiz derken, her gün yeni, küçük bir şenlik.

Çocukluğumun seslerini duyamasam ve bu sessizlik bizim sesimizi de kıssa da, gökyüzünü görebilmek küçümsenecek şey değil. Bunun ve evde kalabilmenin kıymetini buradan, bu göğe bakarak biliyoruz işte anne kız. Sokağa taşacağımız, dostlarla yüz yüze geleceğimiz günü, bu bahçeden bozma balkonda ikindi çayları içerek ve top oynayarak bekliyoruz. Bu tatlı hayali, hâlâ daha inatla, doktorların iyileştiremeyeceği türden habislikler yaratan ve bulaştıran insanların akşam ajanslarıyla duyulan sesleri dalgalandırıyor elbet. O da, bir dostumun dediği gibi, bizim ayıbımız olsun.