Sessizdiler ama çoktular,
Biraz deli biraz çocuktular,
Denize doğru.
(Bülent Ortaçgil)
Ankara, bayram vakti… Haziran’a sarkmış kırkikindi yağmurlarına bakacak olursak hala bahardayız. Fakat “yaz sıcakları” şimdiden burada. Muhtemelen sıcaklar; yoğun insan hareketliliğini daha da zorlaştırmak, fiziksel aktivitelerimizi sınırlandırmak için uygun aralığı gözlüyor. Her şeyi insan odaklı / insanda ve insan için görmeye alışkın olduğumuzdan mevsimsel-iklimsel değişiklikleri, “modern” (artık ne anlama geliyorsa) insan varoluşu ve pratikleri çerçevesinde ele almamız çok anlaşılır değil mi? Kafamızdaki modernlik kurgusu kuşkusuz doğa için hiçbir anlam ifade etmiyor. Doğa da bunu sık sık yüzümüze vuruyor zaten. Bu yüze vurma; sel, deprem, fırtına gibi doğal afetler aracılığıyla olabiliyor. Bu doğanın bize acımasız gözüken yüzü. Normalde yapılması gereken, önüne geçmenin mümkün olmadığı bu fenomenlerden ders almak; kentleri ve geri kalan uzantıları bunları göz önünde bulundurarak tasarlamak. Bunu ne kadar başarabiliyoruz, tartışmalı. Bazen şanslıysak, doğa gücünü ve potansiyelini çok daha naif ve romantik şekillerde de bize sunuyor. Bu durumda da hem kişisel hayatlarımız hem de kentsel planlamalarımız için yine alınacak dersler var kuşkusuz.
Neyse uzatmadan direkt konuya gireyim; Ankara’yı kelebekler bastı! Şehir, 4 Haziran tarihinden bu yana yoğun fakat bir o kadar da naif ve güzel bir kuşatma altında. Aslında Diken Kelebeği’nin (Vanessa cardui) ilkbahar ve sonbahardaki kitlesel göçünde olağandışı bir durum yok. Alana ilgi duyanlar bunu halihazırda her sene fark edip gözlem yapıyorlar ve kayıtlar tutuyorlar. Hatta Haziran’a kadar 2 dalga göç daha olmuş. Gözümün önünde cereyan eden bu güzel olayın öncesini fark edememek benim ayıbımmış. Fakat bu ilkbahar göçünün son dalgasını özel kılan şey, şehir merkezi de dahil olmak üzere diken kelebeğinin ulaştığı inanılmaz popülasyon. Teyit edilmemiş olmakla birlikte son 70 yılda böyle bir hareketliliğin gözlemlenmediği ifade ediliyor.
Fotoğraf: Erhan Muratoğlu
Bu kelebek türüyle tanışmam 4 Haziran gecesi evime misafir olan bir bireyle başladı. Yalan yok, üşendiğimden misafiri yolcu etmek için çok uğraşmadım. Sabah kalktığımda hala camdaydı ve pencereyi açarak onu uğurlamak çok da zor olmadı. 5 Haziran sabahı erken bir saatte arabaya binip biraz yol yaptım ve özellikle belli ağaçların ve yeşil alanların etrafında uçuşan çok sayıda kelebeğe denk geldim. Bu bahsettiğim yeşil alanlar hiç de geniş araziler değildi üstelik. Yol kenarındaki ağaçlar, binaların bahçeleri, semtin ortasında ne yapılacağına karar verilememiş boş arsalar… Konya Yolu kenarında, şehir keşmekeşinin tam ortasında 9-10 ağaçtan oluşan bir bölgede yüzlerce bireye denk geldim. Ayrancı, Çiğdem Mahallesi, Konutkent ve Dikmen’de de durum farklı değildi. Sonunda bu güzelliği diğer insanlarla paylaşmak benim için kaçınılmaz bir hale geldi.
Genelde nitelikli kahveyle ilgili içerik paylaştığım bir Youtube kanalım var (kahvetrip) ama bazen ekoloji, kültür ve teknoloji gibi konularda da ilgimi cezbeden gelişmeleri hikayeleştirmekten keyif alıyorum. Dolayısıyla diken kelebeği göçünü de benzer şekilde sunmak, bayram sebebiyle boşalmış Ankara’nın cadde ve parklarında çekimler yapmak bana oldukça çekici geldi. Videolarımı genelde az kişi izliyor ama biraz da övüneyim; paylaştığım içeriğin doğru, tutarlı ve bilimsel olması için neredeyse profesyonel bir çaba harcıyorum. Bu çabanın bir uzantısı olarak konuyla ilgili hızlı bir araştırmaya giriştim. Doğa Derneği web sitesinde ilkbahar göçü hakkında yayınlanmış kısa bir makaleye denk geldim. Derneğin sosyal medya hesabına mesaj atarak, beni konunun uzmanıyla irtibatlandırmalarını rica ettim. Sağolsunlar, makalenin yazarı Evrim Karaçetin’in irtibat bilgilerini paylaştılar. Evrim Hanım, Erciyes Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü’nde Öğretim Görevlisi. Kelebekler üniversite yıllarından beri onun ilgi alanı. Hatta 2008 yılında Ahmet Baytaş’la birlikte “Türkiye’nin Kelebek Rehberi” isimli bir yayın hazırlamışlar. Kısacası konuya dair neredeyse tüm güncel araştırmalara hakim. Esas uzmanlık alanı ise kelebeklerin biyolojik çeşitliliği ve tarım yöntemlerinin kelebekler üzerindeki etkisi. Evrim Hanım’a ulaştığımda onu tam da kelebek gözlemi yaparken yakaladım! Benimle görüşme yapmayı seve seve kabul etti. Ses tonundan ve heyecanından kelebekleri sıradan bir iş olarak görmediğini, bu güzel canlılara yoğun tutku ve ilgiyle bağlı olduğunu hemen anladım. Size söyleyeyim; dünya hala dönüyorsa, yaptıkları anlamlı işe tutkuyla bağlı olanların, ne kadar profesyonel olurlarsa olsunlar ilk günkü heyecanını yitirmeyenlerin ve bilgi birikimini paylaşmaktan imtina etmeyenlerin yüzü suyu hürmetine dönüyor.
Dileyenler ve röportajın detaylarını merak edenler yukarıda yer alan kanalımdaki videoyu izleyebilirler. Yine de Evrim hanımın diken kelebeği göçüne dair benimle paylaştıklarını özetlemek isterim:
- Kelebekler, doğada gerçekleşen insan faaliyetlerinin etkilerini ve doğada olan değişimleri en hızlı haber veren canlı türlerinden bir tanesi.
- Diken kelebeği oldukça yaygın ve kozmopolit bir tür. Antarktika dışında dünyanın her yerinde bulunuyor. Kelebeklerin narin ve çok kırılgan olduğuna dair genel algıyı yıkacak bir güce sahipler. Oldukça uzun mesafeler kat edebiliyorlar.
- Bu seneki ilkbahar göçü, Nisan ayının başında Kıbrıs’tan gelen kayıtlarla başladı. Her sene yaşanan göç olayı bu sene kelebek nüfusunun çok yüksek sayılara ulaşması sebebiyle kamuoyunun dikkatini çekti. Özellikle tarımla uğraşanlar kaygılarını dile getirdiler. Biz de (Evrim Hanım) Doğa Derneği ile bir basın bildirgesi yayınlayarak telaşa gerek olmadığını, bu kelebeğin tarımsal ürünlere asla zarar vermediğini ve ilaçlamaya gerek olmadığını duyurduk. Aksine insanlara göçün keyfini çıkarmalarını tavsiye ettik çünkü bu çok özel bir olay ve belki de 70 yıldır böyle bir nüfus gözlemlenmedi. 2008’de de benzer bir göç dalgası yaşandı ama bu yoğunlukta değildi. Bu sene şehir merkezlerinde, ilçelerde ve tarlalarda kısaca her yerde çok sayıda kelebek tespit edildi.
- Gözlemcilerden gelen kayıtlar ve genetik araştırmalardan anladığımız kadarıyla 10 senede bir kelebek göçünde bir artış gözlemleniyor. Bunun sebepleri genelde iklimle ilişkilendiriliyor. Araştırmacılar, bu yıl gözlemlenen yüksek sayıların dünyadaki iklimi yöneten ana okyanus akıntılarıyla alakalı olabileceğini ifade ediyorlar. Fakat bunlar teori düzeyinde; tam olarak göçün detaylarını ve gerekçelerini bilemiyoruz. Kışın ılıman ve yağışlı geçmesi kelebeklerin kozalarının mevsimi daha başarılı bir şekilde geçirmesini sağlamış olabilir.
- Bu seneki yoğun nüfus, bir sonraki seneyi olumsuz yönde etkileyebilir. Zira kalabalık olmaları çeşitli hastalıkların bireyler arasında daha hızlı yayılmasına neden olabilir. Bu çeşit iniş ve çıkışlar böcek popülasyonları arasında yaygındır.
- Ankara’da gözlenen bireylerin renkli ve çok canlı oldukları dikkat çekiyor. Dolayısıyla kozadan yeni çıkmış sağlıklı bireyler oldukları düşünülebiliriz.
- Bulunduğunuz koordinat, kelebeklerin uçuş yönü ve 10 dakikada geçen kelebek sayısını ekaracetin@hotmail.com adresine e-mail ile göndererek siz de sağlıklı kayıtlar tutulmasına yardım edebilirsiniz.
Özetle; bu göçün, 10 yıllık döngü içerisinde kelebeklerin ulaştığı büyük popülasyon dışında sıradışı bir boyutu yok. Bu kelebekler diğer canlılara, insanlara ve tarım ürünlerine zarar vermiyorlar. Ayrıca bu göçü bir felaket hatta kıyamet habercisi olarak görmek de yanlış. Tam tersine, bu fenomen doğanın kendini yenileme ve idame ettirme biçiminin bir dışavurumu.
Yazının başında; şanslıysak doğanın, gücünü naif ve romantik şekillerde bize gösterebildiğini ve bundan alınabilecek dersler olduğunu söylemiştim. Bunun ilk aklıma getirdiği fikir; dünyanın hassas dengeler üzerine kurulu ve adeta tek bir canlı gibi birçok sistemden oluşan kompleks ve bütüncül bir gezegen olduğu. Amerika kıyılarında cereyan eden El Niño kasırgası İç Anadolu’daki kelebek göçü ve hareketi üzerinde direkt olarak etkili mesela. Her ne kadar sınırlarımız ve yapay ayrışmalarımızda ısrarcı olsak da aslında hepimiz sonsuz uzayda asılı bu küçük, soluk ve mavi noktada çok kısa bir zaman diliminde var olabiliyoruz sadece. Kelebek, insan ya da bir ağaç olarak var olmak bu asıl gerçeği hiçbir zaman değiştirmiyor.
Ankara’da gözlemlediğim kelebek göçünden bana kalan bir başka ders de gündelik koşuşturmacamız (iş, okul, aile, kişisel ilişkiler vb.) aslında bir parçası olduğumuz doğada gerçekleşen değişim ve dönüşümleri fark etmekten bizi alıkoyabiliyor. Bu her zaman böyle değildi. Toprakla ve doğayla bağımızın daha güçlü olduğu dönemler; sanayi devrimi sonrasında nüfusun büyük kentlere tıkışmasıyla ve dünyayla ilişki kurma biçimimizi doğayı dışarıda tutarak pratik etmeye başlamamızla sekteye uğradı. Kısacası kendimizle çok meşgul olmaya başladık. Bu kelebek hareketliliği gibi biyolojik gözlemler dikkatimizi tekrar doğaya yöneltmemizi sağlayabiliyor. İster büyük kentlerde yaşayalım ister küçük bir köyde durum fark etmiyor; bu zengin hayatı çeşitli canlı türleriyle paylaşıyoruz. Hatta bu paylaşıma bağımlı ve mecburuz. Doğayı sadece insan odaklı olarak ele almak sonunda bize kaybettirir.
Bu satırlara Ankara’da yoğun bir sağanak yağış eşlik ediyor. Son birkaç günde yaşanan yağışlardan sonra kelebek nüfusu da gözle görülür biçimde azaldı. Kelebeklerin bu sağanaklardan dolayı çok zarar görmediğini, sadece göç yoluna devam ettiklerini düşünmek istiyorum. Sabahattin Ali 1933’de Varlık Dergisinde yayınlanan Kırlangıçlar öyküsünde biri dişi biri erkek iki kırlangıcın yakınlaşmasını konu alır. Sonbahar geldiğinde aşık kırlangıçlar göç döneminin yeniden başladığını ve yuva kurmakta çok geç kaldıklarını anlarlar. Bu da aldığım bir başka ders sanırım: Hiçbir güzel an sonsuza kadar sürmez. Güzeli özel kılan onun kırılgan ve geçici olmasıdır. Geride bıraktıklarımız ve varlığından henüz haberdar olmadıklarımızla birlikte yol ve yolculuk asla bitmez. Vedalar-buluşmalar, acılar-mutluluklar, pişmanlıklar bu yolda kaçınılmazdır. Ta ki yol bizim için bitene kadar. Demiş miydim? Yolun kendisi asla bitmez…