Tarihi Dokumak: Bir Kentin Gizemi Sergisi ve Sof
12 Mayıs – 16 Eylül tarihleri arasında VEKAM ve Rahmi M. Koç Müzesi işbirliği ile sof kumaşını odağına alan “Tarihi Dokumak: Bir Kentin Gizemi Sergisi” VEKAM Direktörü Prof. Dr. Filiz Yenişehirlioğlu ve Gözde Çerçioğlu Yücel’in küratörlüğünde gerçekleştirildi. T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Ankara Ticaret Odası, Hollanda Ankara Büyükelçiliği, Ströer Kentvizyon, Türk Traktör’ün katkıları ve UNESCO’nun desteğiyle kapılarını açan sergi Ankara Etnografya Müzesi Müdürlüğü, Topkapı Sarayı Müzesi Müdürlüğü ile Sadberk Hanım Müzesi Müdürlüğünün envanterlerine kayıtlı sof kumaşlar ve tiftikten üretilmiş toplamda 27 adet eserin yanı sıra Turkish Cultural Foundation (TCF), Kültürel Miras ve Doğal Boya Laboratuvarı (DATU) desteğiyle hazırlanan bölümde tiftiğin doğal boyar maddelerle renklendirilmesinde kullanılan TCF-DATU Doğal Boya Koleksiyonu ve bu maddelerle 10 farklı renkte boyanmış tiftik örneklerini ve Ankara Manzarası tablosunu da seyirci ile buluşturdu.
Hakkında sergi hazırlanan, bu kadar önemli ismi bir araya getiren, bu kadar uzun cümleler kurduran ve bir zamanlar ‘Engürü sof’ olarak anılan sof kumaşı ise Ankara’nın iktisadi ve sosyal tarihinde önemli bir yer tutuyor. 19. yüzyıla gelindiğinde son bulan sof dokumacılığı ve kumaş üretimi 16. yüzyıldan itibaren Hollanda, İngiltere, Polonya, Venedik gibi önemli ticaret merkezlerini Ankara’ya bağlamakla kalmıyor, Ankara Manzarası tablosunda da görüldüğü üzere dönemin sosyal yaşamında önemli bir yer tutuyor. Tekstil endüstrisinin ve dış talebin değişimi, üretim bilgisinin unutulması, Ankara’da üretim yapan dokuma tezgâhlarının azalması ve Güney Afrika başta olmak üzere tiftik keçilerinin farklı bölgelerde yetiştirilmesi gibi sebeplerle üretimi son bulan, bir zamanlar yabancı tüccarları kendine hayran bırakan sof kumaşı günümüzde bireysel ve kurumsal projelerle canlandırılmaya çalışılıyor.
Chevre d’Angora – Joseph Pitton de Tournefort – 1717
Ankara Manzarası Konferansı
Sergi etkinliği kapsamında 18 Ekim 2018 tarihinde Hollanda Rijksmuseum’dan kalkıp buralara gelen Ankara Manzarası tablosu üzerine bir konferans düzenlendi. Rahmi M. Koç Müzesi’nde Koç Üniversitesi Vehbi Koç Ankara Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (VEKAM) ve Hollanda Ankara Büyükelçiliği işbirliği ile gerçekleştirilen konferansta tarihi bir belge niteliği taşıyan tablo üzerine çalışan araştırmacılar bir araya geldi. Müze küratörü Mine Sofuoğlu’nun mutlu heyecanı, Hollanda Elçiliği Başkan Vekili Erik Weststrate’in mükemmel Türkçesi ve Filiz Yenişehirlioğlu’nun, eser getirtilmesi zor müzelerden olan Rijksmuseum ve Topkapı Sarayı Müzesi’nden sonra Louvre Müzesi’ne gözünü diktiğini söylemesi açılış konuşmalarından aklımızda kalan anlar oldu. Ardından konferansın moderatörlüğünü üstlenen sanat tarihçisi Prof. Dr. Günsel Renda’nın, tablonun önemine dair birkaç sözünden sonra kürsüyü, konferansın özel konuğu, biz sanat tarihçilerinin özellikle Jean Baptiste Vanmour üzerine çalışmaları ile tanıdığı, Rijksmuseum Tarih Departmanı küratörlüğünü sürdüren Eveline Sint Nicolaas aldı.
Nicolaas’ın konuşmasına geçmeden önce sanırım bu kısımda tablonun ilginç hikâyesinden bahsetmemiz gerekiyor çünkü konferansın ve tablo üzerine tüm bu çalışmaların ortaya çıkmasının hikâyesi bu. 1700-1799 arasına tarihlenen tablo, bu dönemden elimize geçen tek yağlıboya Ankara resmi olmakla birlikte bu bilgiye erişmemiz, resmin Rijksmuseum koleksiyonuna katıldığı 1902 yılında gerçekleşmiyor. İlginç olan kısım işte burada başlıyor çünkü resim, koleksiyona eklenirken bir şekilde kayıtlara ‘Halep Manzarası’ olarak geçiyor. Resmin Halep Manzarası olarak adlandırılmasının arkasında, Halep’te de Ankara gibi bölgeye özgü ve yine kendi adı ile anılan keçilere sahip olmasının yattığı düşünülmekle birlikte kesin bir bilgiye sahip değiliz. Resmin Ankara’yı betimlediği ise tam 68 yıl sonra Prof. Dr. Semavi Eyice tarafından, 1970 yılında fark ediliyor. Tabii ki her sanat tarihçisinin yapacağı gibi böyle bir keşif karşısında kolları sıvayan Eyice, tablonun ortaya koyduğu verileri diğer belgelerle karşılaştırarak yaptığı çalışmayı, yine aynı yıl Türk Tarih Kurumu’nda verdiği konferansla sanat tarihine ve Ankara tarihine eklemliyor.1
Nicolaas’ın çalışması Osmanlı İmparatorluğu ile Hollanda’nın ticari ilişkilerine odaklanıyor. 1612 yılının Mart ayında İstanbul’a gelişi ile Flaman elçi Cornelis Haga, Osmanlı ve Hollanda arasındaki 400 yılı aşkın diplomatik ilişkileri başlatıyor. Flaman elçimizin hikâyedeki rolü ise, tablomuzun siparişçisi, ilk sahibi üzerine fikir yürütmemiz için önemli. İçeriğine bakıldığında resim, dönemin manzara resmi algısından farklı olması ve Ankara’da gerçekleşen sof kumaşı ticaretini tüm süreci gösterecek şekilde resmetmesi ile bizi, aktif bir şekilde bu ortamın içinde bulunan ve büyük ihtimalle bu ticaretten iyi bir gelir elde eden birine yönlendiriyor. İşte bu nedenle, Cornelis Haga da, 1625 yılında, tablomuzun Rijksmuseum’a gelmeden önce sergilendiği Yakındoğu Denizcilik Ticaret Kurulu’nun kuruluşundaki büyük rolü ile önemli bir isim.
Nicolaas, Rijksmuseum koleksiyonuna katılan Ankara Manzarası ve beraberinde gelen diğer resimler için yaptığı araştırmalara, merkezi Amsterdam’da bulunan Yakındoğu Denizcilik Ticaret Kurulu’ndan başlıyor. Günümüzde Kraliyet Sarayı olarak kullanılan binanın zamanla değişmesinden ve 17. yüzyıldan binanın iç görünümü hakkında elimizde hiç görsel olmamasından ötürü, kurumun toplantılarını yaptığı odalar ve resimlerin sergilenişi hakkında elimizde bir bilgi bulunmuyor. Ancak bir güç ve reklam göstergesi olarak sipariş ettiği veya hediye olarak eline ulaşan bu resimlerin ve haritaların detaylı listesini tutan Yakındoğu Denizcilik Ticaret Kurulu’na teşekkürlerini sunan Nicolaas, bu liste üzerinden tabloların tarihine ışık tutmanın mümkün olduğuna değiniyor.
Liste incelendiğinde, elçi Cornelis Calkoen tarafından Jean Baptiste Vanmour stüdyosuna sipariş edilen ve kurula hediye edilen, 31 tanesi günümüze ulaşan 32 adet küçük kostüm resmi, İstanbul elçiliğinde çalışan Joost Frederik Tor tarafından hediye edilen, Antoinevan der Steen’in resmettiği İstanbul, Çanakkale ve İstanbul Boğazı manzaralı 3 resim, H. Knop imzalı İzmir Limanı’nı gösteren resmin taslağı, Hochepied’in torunları tarafından hediye edildiği sanılan, İzmir kadısının konsolos Daniel de Hochepied’i huzuruna kabulü ve son olarak bizim tablomuz, Ankara Manzarası karşımıza çıkıyor. Listede tamamen farklı bir konuyu ele alan Livorno Savaşı tablosu ile haritalar ve denizcilik çizelgeleri de bulunmakta.
Brehm's Life of animals : a complete natural history for popular home instruction and for the use of schools, 1895
Ankara Manzarası büyük bir tarih içeriyor. Osmanlı’dan Hollanda’ya uzanan 18. yüzyıl ticari ilişkilerini, Ankara’mızın gençliğini ve dönemin Ankara halkının ticaretini ve giyim kültürünü anlatıyor.
Peki, bu bilgilerden tablonun ilk sahibi üzerine ne öğrenebiliyoruz? Ne yazık ki kesin bir bilgi yok. Listede dahi kimin tarafından hediye edildiği ve ressamına dair bir bilgi veya resimde bir imza bulunmuyor. Bu durumda tahmin yürütmekten başka seçeneği kalmayan Nicolaas, yün ve kumaş üretimi ve ticareti ile ilgilenen Flaman tüccarları odağına alıyor ve karşısına çıkan isim Leidstar oluyor. Daha sonra Leidstar ailesinin ticari geçmişine ve Leidstar Ticaret Şirketi’nin başında bulunan isimleri ve yine aynı dönemde Ankara’da bulunan diğer tüccarları yıllarına göre değerlendiren Nicolaas, bu tarihlerden yola çıkarak tablonun 18. yüzyılın ilk yarısında bu ailelerden veya tüccarlardan biri tarafından sipariş edilmiş olabileceğini belirtiyor. Resmin Ankara’yı sof kumaşı ve üretimi üzerinden temsil etmesi bu kanıyı güçlendiren önemli noktalardan.
Konferansta sunum yapan diğer bir isim olan Erman Tamur ise, Ankara Manzarası üzerine yazdığı makalesinde, resmin Rijksmuseum’a ‘Vanmour Serisi’ adı verilen, içinde Vanmour’a ait resimlerin yanında Ankara Manzarası ve yukarıda adı geçen tabloları da barından bir grup resim ile gelmiş olmasına karşın resmin Vanmour tarafından yapılmamış olduğunu belirtiyor. Tamur bu durumu, sipariş üzerine Vanmour’un çıraklarından bir iki kişinin Ankara’ya gelerek tablonun eskizlerini yapmış ve Hollanda’da veya İstanbul’da yine aynı kişilerce veya başka bir ressam tarafından tamamlanmış olabileceği ihtimali ile açıklıyor. Keza o dönemde fazla sipariş alan ressamların Vanmour gibi stüdyo açtığı ve yanında ressamlar, çıraklar çalıştırdığı bilinmektedir.
Perspektif kurallarına da uymayan resmin, tüm bu bilgiler ışığında bir manzara tablosundan ziyade şehirdeki önemli yapıları ve şehrin belli özelliklerini ortaya koyma amacı ile resmedildiği anlaşılıyor.
Sunuma dönecek olursak, Erman Tamur çalışmasını, Prof. Dr. Semavi Eyice’nin Ankara’yı yeterince tanımadığını ve bu nedenle resimde görülen yapılara ilişkin kesin belirlemelerde bulunmak istemediğini ve bu yapıları gösteren planlar üzerinden ayrıntılı çalışmalar yapılması gerektiğini belirtmesi üzerine bu noktaya odaklamış. Tablonun üst kısmında yer alan şehir görüntüsünü inceleyen araştırmacı, ressamın, şehrin büyük bir bölümünü resme dâhil etmek ve çevredeki tepelerce manzaranın engellenmesinin önüne geçmek adına, tek bir bakış açısından değil, şehrin etrafında bir yay çizerek ve aksi halde aynı bakış açısından görülemeyecek yapıları dâhil ederek batıdan veya güney-batıdan çalıştığını öne sürüyor. Diğer yandan perspektif kurallarına da uymayan resmin, tüm bu bilgiler ışığında bir manzara tablosundan ziyade şehirdeki önemli yapıları ve şehrin belli özelliklerini ortaya koyma amacı ile resmedildiği anlaşılıyor. Ardından resimdeki yapıları günümüze ulaşan en eski fotoğraflarıyla ve planlarla eşleştiren araştırmacı bizi, Akkale’den başlayarak ve Hacı Bayram Camii, Hıdırlık Türbesi, Julian Sütunu, Augustus Anıtı, Kurşunlu Han, Cenabi Ahmet Paşa Hamamı ve Mahmut Paşa Bedesteni gibi kimi hala korunan, kimi kaybedilmiş türlü camiler, hamamlar, surlar, sur kapıları ve eserler arasında küçük bir gezintiye çıkarıyor. 2
Son konuşmacı Dr. Feyza Akder ise resmi perspektif açısından incelerken, 16. ve18. yüzyıl manzara resmi türlerine değinerek Ankara Manzarası’nı konumlandırmaya çalışıyor. Akder, ışığın resme sağ alt köşeden geldiğine dikkatimizi çekiyor ancak gölgelerin ve ışığın, resmin alt kısmında kalan pazar alanında, pavyonların içindeki figürlere aynı şekilde uygulanmadığını, bunun sebebinin ise keçilerin kırpılmasından başlanarak iplik üretimi, kumaşın dokunması ve satışı gibi her adımı tek tek gösterme amacından kaynaklandığını belirtiyor. Ardından dönemin manzara anlayışı ile Ankara Manzarasını karşılaştırmak adına yine Rijksmuseum koleksiyonuna ait diğer birkaç tabloyu yan yana getiren Akder, Rönesans’tan itibaren ‘doğru’ kabul edilen çizgisel perspektifle yapılmış diğer resimlerde yakından uzağa gittikçe artan bulanık ve keskinlikten uzak anlayışın Ankara Manzarası’nda bulunmayışına dikkat çekiyor. Bu durumu daha önce Erman Tamur’un belirttiği gibi tablonun bir manzaradansa şehri tanıtma amacı ile resmedilmesi görüşüyle açıklıyor. Bu açıdan Akder, ressamın perspektif bilgisinin eksik olmasından ziyade bilinçli bir tutum içinde olduğunu ve benzer bir tutumun 16. yüzyıl şehir atlaslarında da görüldüğünü belirtiyor. 3
Ankara Manzarası büyük bir tarih içeriyor. Osmanlı’dan Hollanda’ya uzanan 18. yüzyıl ticari ilişkilerini, Ankara’mızın gençliğini ve dönemin Ankara halkının ticaretini ve giyim kültürünü anlatıyor. Sanat tarihi açısından taşıdığı değerin yanında, günlük rutinlerin bize unutturduğu yaşanmışlığı, emeği, kültürel değerleri hatırlatıyor. Ankara Manzarası Konferansı, araştırmalarını sunan tarihçilere ve araştırmacılara, literatüre yaptıkları katkıları paylaşmak için bir platform oldu. Öte yandan bu konferans aracılığıyla kentin tarihsel köklerinden beslenmek bizi Ankara’ya daha da bağladı; kenti sahiplenmeyi, korumayı, unutturmamayı ve bir yandan da araştırmayı hatırlattı.
1 İleri okumalar için: Eyice, S. (1972). Ankara’nın Eski Bir Resmi. TTK Atatürk Konferansları IV. Ciltten ayrı basım. Ankara: Türk Tarih Kurumu.
2 İleri okumalar için: Tamur, E. (2008). Amsterdam’da Bir Ankara Resmi. Kebikeç (25), 385-409.
3 İleri okumalar için: Akder, F. (2018). Ankara Manzarası: Bir Resmin Hikayesi. F. Yenişehirlioğlu, & G. Çerçioğlu Yücel içinde, Tarihi Dokumak: Bir Kentin Gizemi, Sof. Ankara: VEKAM.