Sokaklarında oyunlar oynayarak büyümüş, ortak düşlerin cezbine burada kapılmışların, ilk aşkın coşkusunu bu şehirde duymuş ve neredeyse yaşamlarının mihenk taşlarını yine burada döşemişlerin, yani kısaca, bir şehri “sevgili” kılan güzellikleri, hüznü Ankara’da yaşamış ve belki yine burada yitirmişlerin çok şey bulup, kendi hikâyelerinden de bir şeyler katmak isteyebilecekleri bir roman: Ankara, Mon Amour!
1969-1980 yılları arası dönemi, temelde romanın iki ana karakteri Suna ve Emel’in kesişen yaşam öyküleri üzerinden anlatan yazar, dönemin toplumsal yaşamını önemli oranda yansıtırken, kahramanların günümüze uzanan hikâyelerinde toplumsal değişime eşlik eden kentsel değişim ve dönüşüme dair ipuçları da veriyor.

Suna’nın sözleriyle “(…) insan nasıl bazı kitapları çok severek okusa da, bir süre sonra neler olduğunu unutur ve kitaptan sadece bir duygu kalırsa”1 geriye, bu kitaptan geriye kalan duygunun da güçlü bir nostalji olduğunu söylemek yanlış olmaz sanırım.
Atlanıp aşılabilen bahçe duvarlarının çoktan yıkıldığı gibi yıkılmaya yüz tutmuş değerlerin -güvenin, paylaşım ve dayanışmanın-, üç katlı evlerin kilit bilmeyen kapılarının, sokakta olmanın sıradanlığının, her derdin devası “bir çay koyalım”ların, balkon serinliğinin, sarı yeşil kitapların, inancın, aşkın, çocukluğun ve büyümenin sancısının -“kalpsiz ve çalışkan”2 çocukların makbul oluşlarına duyulan kırgınlığın- hikâyesi çünkü anlatılan.
Basma elbiselerimizin ceplerine sakladığımız kelimelerin sırlarını çözmenin hayatı çözmek olduğunu sandığımız zamanlardan, yurt odalarındaki “ziyafet” sofralarımıza, öğrenci evlerimizi lüks konutlara dönüştüren buluşlarımıza, dostlara yazılan mektuplara ve hatta mavi siyah saçlı arkadaşların hep canlı kalan anılarına kadar pek çok şey öyle ortak öyle tanıdık… Tüm bunlarla Mon Amour Ankara!
Yokluklarında metal ve betonun hışmına uğrayan, talan ve zorun kuşattığı bu şehrin, pazar öğleden sonralarının ıssızlığı dışında, bir zamanlar pek çoğumuzun sevgilisi olmuş Ankara’yla benzerliğini kurmak şimdilerde oldukça güç. Şehrin renkleri gün geçtikçe solsa da, romanla kurulan özdeşlik hikâyenin geçtiği tarihsel dönemin yaşam/kent olanakları ile belirlenmiş ya da sınırlanmış olmadığından, Ankara’nın henüz/hâlâ ve hep birilerinin sevgilisi olacağını söylemek mümkün.
Ne olsa özlem, umut da taşır içinde!
1 Şükran Yiğit, Ankara, MonAmour!(İstanbul: İletişim Yayınları. 2018): s.37.
2 A.g.e, s.108.