kültür


Nihat Elibol Terzihanesi, 2018

Önce Avukat Nazmi Baran’ın bürosunu geçiyorum. Kapısı açık, içeriye göz ucuyla bakıyorum, kimse yok. Duvarları yeşil-mavi mozaik kaplı merdivenlerden 2 kat aşağıya iniyorum. İrice bir güvenlik görevlisine selam veriyorum merdivenlerin ucunda, şaşırıyor. Çarşının içine dalıyorum; derici, iç çamaşırcı, spor malzemecisi derken çarşının çıkış kapısını buluyorum sonunda. Karşımda anlam veremediğim bir adam var. Üzerinde numaralar ve kuş logosu olan dikdörtgen kağıtlardan kostüm yapmış, çarşının girişinde oynuyor. Temmuz’da olmamıza ve havanın sıcak olmasına bağlıyorum.

Yokuş aşağı biraz yürüdükten sonra vardığım alanda o kadar çok insan var ki, gideceğim yönü bulabilmek için bir yükseltinin üzerine çıkmam gerekiyor. Sonunda hedefime varıyorum, kırmızı bir fonda, resim dersinde kuş niyetine çizdiğim sarı M harfi tam karşımda. Dedemin terzi dükkânına dair aklımdaki ilk anı bu. Gazi Mustafa Kemal Bulvarı’ndaki Onur İşhanı’ndan çıkıp Atatürk Bulvarı’ndaki McDonalds’a gidişim. 7 yaşında olmam ve tek başına gitmem haricinde bence bir sıkıntı yok.

İlk defa 1997 yılının Temmuz ayında birkaç gün dedemin dükkânında vakit geçiriyorum. Sabah varır varmaz kumaşları temizletiyor bana. Pek istekli değilim, babamın çocukluğunda bu işi ne kadar iyi yaptığını anlatıyor her seferinde. Benim oraya gelişimdeki amaç, öğle yemeği seçeneklerimin Pehlivan Kebap’tan döner veya McDonalds çocuk menüsü olması. Bir çocuğun kolesterol problemi olabiliyorsa, benim o yaz olmuştu muhtemelen.


Menekşe Pasajı’nın alt katında gizlenmiş Pehlivan Kebap, hala Ankara’nın bence en iyi 3 dönercisinden biri.

Dedemin terzi olması iyi bir şey miydi kötü bir şey miydi bilmiyorum. Ben hiç kıyafetlerimi terziye diktirmiyordum, o yüzden tam olarak emin olamadığımı hatırlıyorum. Fakat dükkânın koyu renk ahşap giydirmeleri, envaiçeşit kumaşın yer aldığı raflar, şık koltuklar, duvarlarda manken resimleri oranın önemli bir mekân olduğu hakkında izlenim veriyordu. Mekânın bir yüz ifadesi olsa ciddi bir ifade olurdu ki bu da dedemin halet-i ruhiyesi ile oldukça paraleldi.


Meşhur İngiliz kumaşları

Liseyi okumak için Ankara’ya dedemlerin yanına taşınmam ile aslında dedemi tanımaya başladım. Torunuyla yaşayacak olmanın hevesinden olsa gerek hem odama hem de kıyafetinden, ayakkabısına bir ton şey aldık uzun bir süre boyunca. Girdiğimiz her mağazada tezgâhtarlara “Ankara terzilerinden Nihat Elibol,” diye elini uzatır, anlayamadığım bir şekilde sanki dostlarmışçasına muhabbete başlar, bir anda hepsi Nihat Amcacım diye dedemin etrafında dönmeye başlardı. Genellikle bu şaşkınlığım utanma ile son bulurdu, çünkü uluslararası zincir markaların kasalarında indirim yaptırmak için kıyasıya bir pazarlığa girişirdi. En son eşimle gittikleri bir alışveriş, tezgâhtarın; “Amcacım pazarlık yapmaktan karnım ağrıdı, al tamam senin istediğin fiyat olsun,” demesiyle tamamlanmıştır.

Konuya geri dönüyorum, çok saptık. Lisede babaannem, dedem ve ben yaşamaya başladıktan sonra günlük rutinlerine dahil oldum. Dedem, genellikle haftanın en az 3 günü 2 duble rakı içerdi. Rakısından ilk yudumu almasıyla anlatmaya başlardı. Bu, dedem hakkında çok daha fazla şey öğrenebildiğim için bence güzeldi, babaannemin hacı olması dışında.


Dedemin dayısı Ahmet Bakan’ın Beypazarı’ndaki terzihanesi – 1948

Kendisi aslen Beypazarlı, ailesi ise Beypazarı’nın ilk boşanan çiftlerinden. Zorlukla büyümüş, Beypazarı’nda ortaokul olmaması nedeniyle ilkokulu bitirince dayısının terzihanesinde çırak olarak çalışmaya başlamış 1946 yılında. 1950 yılına kadar da pantolon ve yelek dikmeyi öğrenmiş. 1950’de en yakın arkadaşı, dayısının oğlu İsmet Bakan (Uzun İsmet) ile Ankara’ya kaçmışlar elleri iş tutmaya başlayınca. Kaçış sırasında, dedemin 15 yaşında olması haricinde bence hiçbir problem yok. Ankara’da ünlü ustalara parça başı iş yaparlarken ikisi de hayallerini süsleyen, şıklığın merkezi İstanbul’a gitme planları yapıyorlar. Kaçma konusunda uzman olan bu ikili, 1952 yılında bir kere daha izlerini kaybettiriyor. İstiklal Caddesi’nde Ağa Camii’nin karşısında bir yer tutup, İstanbul ustalarına parça başı iş yapmaya başlıyorlar.


Dedemin Ayhan Işık’a benzetilmesi de dönemin birçok
sanatçısı ile tanışmalarının yolunu açıyor.

Dedem de İsmet Bakan da birer jön. Bir terzinin nasıl giyinmesi gerektiğinin farkındalar. Kendileri en büyük vitrinleri. Dikişlerinin en iyilerini, kumaşların en kalitelilerini kendi üstlerinde taşıyorlar. Bir akşam, Agop Krikor’un meyhanesindeler, başka bir akşam Çiçek Pasajı’nda Tamburi Selahattin Pınar ile demleniyorlar. Daima ortamların en şıkı oldukları için hep göz önündeler ve tahmin ediyorum ki bu şıklık sebebiyle ünleniyorlar.


İsmet Bakan ve Nihat Elibol. Ceketler kruvaze, yakalar
geniş, uçları sivri. Neredeyse omuzlara değecek. Marlon Brando stili.

 

1954 yılında ikisi de İstanbul’un altını üstüne getirdikten sonra Ankara’ya geri dönüyorlar. Senaryo yine aynı, Hacı Bayram’da bir yer tutup ustalara parça başı iş yapmaya devam ediyorlar. Dedemin örnek aldığı ustalarından Muzaffer Doğanlar, dedeme bu işin parça başı iş ile gitmeyeceğini, ustalığını alıp kendi yerini açması gerektiğini söylüyor. Dedemin sahip olduğu vizyonun mimarı da kendisi oluyor böylece. O dönem çalıştıkları dükkânın karşısındaki terzi, işi bırakması sebebiyle dükkânı dedeme devrediyor ve 1958’de askere gidene kadar Hacı Bayram’daki Hükümet Caddesi’nde ustalığını sergiliyor.


Hacı Bayram Hükümet Caddesi’ndeki ilk dükkânı.



O dönem gençlik parkı gazinolarının 4 müdavimi var;
dedem, İsmet Bakan, Kadir Benli ve Hüseyin Aras. Şıklıkları,
sahne alan sanatçıların ilgisini çekiyor. Namları hızla
Ankara’da yayılıyor. Müzeyyen Senar’dan tutun, Zeki
Müren’e kadar birçok sanatçının dikkatlerini çekiyorlar ve
tanışma imkanı buluyorlar. Bu da yeni müşterilerin kapısını
açıyor onlara.

1960’ta askerden döndükten sonra, Gençlik Parkı gazinolarını bırakıp Beypazarı’nın en zeki kadını babaannem Firdevs Elibol ile evleniyor. Dükkânını ise Ulus İşhanı’na taşıyor. Yaklaşık 15 yıl boyunca Ulus eşrafı içerisinde yerini alıyor ve siyasilere ismini burada duyurmaya başlıyor.


Firdevs ve Nihat Elibol – İstanbul, 1962

1974’te dönemin gözdesi, Ankara’nın cazibe merkezi Kızılay’a taşınmaya karar veriyor. Aynı zamanda müşterisi de olan Diyarbakırlı müteahhit Ahmet ve Mehmet Onur kardeşler, inşa ettikleri Onur İşhanı’ndan dedemi dükkân almaya ikna ediyorlar. İnşaata giden dedemin hayalleri suya düşüyor, Onur İşhanı’nın tam olarak Kızılay’da olmaması haricinde bir problem yok. Bina, daha çok Kızılay ile Demirtepe’nin arasında. Müteahhit kardeşlere, binanın içerisinden Kızılay yönündeki köşeyi göstererek; “Bari Kızılay’a en yakın ofisi verin de dükkânım Kızılay’da diyebileyim.” diyor.


Nihat Elibol ve Kalfaları – Ulus İşhanı’ndaki Nihat Elibol Terzihanesi (1962)

Kızılay’a geçiş dedemi birkaç basamak yükseltiyor. Dönemin birçok siyasi isminin terzisi oluyor. Ankaralı iş adamları kapısından eksik olmuyor. Namı hızla İstanbul’a yayılıyor. Dedemin methini duyan, Türk Musevilerinden kumaşçı Salamon Angel, İstanbul’dan kalkıp dedemle tanışmaya Ankara’ya geliyor. Gelirken getirdiği 3 hakiki İngiliz kumaşından birine kendisine takım diktirirken fırsatı kaçırmayan dedem biriyle kendisine takım dikiyor, diğerini ise başka bir müşterisi için saklıyor. O dönem İngiliz kumaşı bulundurmanın yasak olması dışında bence bir sorun yok. Mösyö Angel, dedemin işçiliğini harikulade bulduğundan olacak ki, dedeme İstanbul’da şube açmak için teklif götürüyor. O dönem babam ve amcam Kolej’de okuyor, Kızılay’daki dükkânın taksitleri bitmemiş, hayatını artık sıfır risk almaya adamış dedem 3. defa karşısına çıkan kaçış fırsatını bu sefer kabul etmiyor. Zaten, Mösyö Angel’in önerdiği strateji dedemin ticari anlayışının çok üzerinde.

Yine de Mösyö Angel ile dostlukları, her sabah olduğu gibi, 7 Eylül 1986’da Hürriyet gazetesini okurken gözüne ilişen Neve Şalom Sinagog saldırısı haberinde ölen vatandaşların isimleri arasında görene kadar devam ediyor.

Aynı dönemde Vakko da, Osman Boyner de dedemin kapısını baş terzileri olması için aşındırıyor. Dedem İstanbul’a gitmemekte ısrarlı, ikisini de reddediyor. İstanbul’a gitmemeye ant içmiş dedemin hafifletici sebepleri var. Ankara’da terzi ekosistemi çok gelişmiş çünkü. Onur İşhanı’nın arka tarafında Moda İşhanı var, hem parça başı iş yapan terziler orda, hem de gömlekçiler. Bir yan paralel sokak olan İzmir Caddesi’nde başta Koza Kumaş ve düğmeciler var. Bir takım elbise için gereken bütün malzemeler yaklaşık 10 dakikada toparlanabiliyor. İstanbul’daki rekabetçi ortam çok cazip gelmiyor.

Modayı yakından takip etmenin yanında, sektördeki gelişmeleri de yakından takip ediyor. Fakat dijital fotoğraf makinelerinin yükselişine anlam veremeyen Kodak gibi, konfeksiyonun yükselişine de dedem imkân vermiyor. Lakin, konfeksiyon üretim önüne kattığı bütün terzileri içine çeken bir karadelik gibi büyüyerek ilerliyor.

Terzilere olan talepler en nihayetinde düşmeye başlıyor. Önce, vakti az olan, yoğun çalışan müşterileri teker teker gelmeyi bırakıyor. En az 2 defa yapılan prova, sanıyorum çok vakit alıyor. Daha sonra 2000’lerin başında değişen hükümetin desteğini alan konfeksiyoncular güçlenmeye başlayınca dedemin terzihanesindeki çalışan sayısı 5’ten 2’ye kadar düşüyor.

2004 yılında, bir gün dükkâna bir beyefendi giriyor. Kendisinin meclisten geldiğini, milletvekillerinin birçoğunun ceketinin içinde Nihat Elibol etiketini gördüğünü ve dedemle tanışmadan Ankara’dan ayrılamayacağını söylüyor. Dedem bu girizgâhla gururlanırken, beyefendinin hazır giyim devi Sarar’ın sahibi Cemalettin Sarar olduğunu öğreniyor. O gün dedem konfeksiyonun gerçek etkisini fark ediyor. Konfeksiyoncular, araba araba takım elbiseyi meclise yığıyorlar. Çift haneli indirimlerin üzerine, bir bebeğin doğduktan, emeklemeye başladığı zamana kadarki sürelik taksiti de yapıyorlar. Böylece siyasiler ve devlet erkanı içerisindeki terzi kültürü de son buluyor.


Bir terzinin kartviziti. Çok beğenilen ceketlerde ilk bakılan eğer çizgili kumaş ise yakalarda ve omuz-kol birleşiminde çizgilerin
tutup tutmadığı, ikinci bakılan kumaşın kalitesi ve üçüncü bakılan ise ustanın imzasıdır.

2019 yılında 84 yaşında, resmi olarak terziliği bırakana kadar bazı müdavimlerine ve özellikle son dönemde benim artan takım elbise ihtiyacımı karşılamak üzere diktiği elbiseler haricinde işleri azalarak bitiyor dedemin. İşlerinin bitmesi bağlantılı devasa bir ekosistemi de bitiriyor. Ankara’ya artık kaliteli İngiliz kumaşı gelmiyor. Düğmecilerde Burberry düğme bulunmuyor. Gömlekçiler geleceği olmadığı için çırak yetiştirmiyor, örücüler ise ucuz konfeksiyonu insanların terzi işi kadar önemsememesi üzerine işlerini teker teker bırakıyor. Sanıyorum, bir tek en son geçen sene uğradığım Örücü Arif Güngör tekrardan çırak almış. Belki de yardıma gelen torunuydu. Bilemiyorum.

Dedem de son 10-15 yıldır yeni kalfa yetiştirmese de düzenli olarak eski kalfalarını ziyaret eder. Raşit Bağzıbağlı’da takım diktiren varsa, dedemin yetiştirdiği kalfasına diktirmiştir. Scabal’dan kumaş alıp diktiren varsa yine dedemin eski kalfasına diktirmiştir. Kısacası, Ankara’nın ve İstanbul’un dört bir yanında Nihat Elibol ekolü bir şekilde devam ediyor.

Dedem, 2019 yılının Eylül ayında makasını son kalfası Refik Usta ve Kemal Usta’ya devrederek kendisini Lig Tv’nin kucağına bırakıyor. Her gün izleyecek maç bulurken neden bizim onunla ve babaannemle yaşamadığımızı anlamamakta ısrar ediyor, üzerine de ekliyor; “Bir de kocaman ev almışlar, iki kişi ne yapacaklarsa o evde…”


Dükkânın teslimi. Soldan sağa; Nihat Elibol, Kemal Usta, Refik Usta, 2019.

Hâlâ, haftada 1 gün içtiği 2 duble rakı sonrasında Rahmi Koç’un kendisine nasıl zorla Anadol sattığını ve o Anadol ile bütün Avrupa’yı nasıl gezdiklerini, Müzeyyen Senar’dan işittiği azarı, sanatçı Alpay’ın her boşandığında evden sadece dedemin diktiği ceketleri alarak çıktığını, Mösyö Angel’in ticari zekasını, en yakın dostu İsmet Bakan’ın Behice Aksoy ile karşılıklı Ankara Havası oynayışını, Hakim Hasan Hisarlı ile Ören’deki anılarını, tavşan kulaklı kızı sahneden indirirken sandalyesine mendil serişini, İstiklal’de eskiden şapkasız insan olmadığını tekrarlayarak anlatıyor.

Geçtiğimiz haftalarda, dedemin ismini Google’da aratarak benim yıllar önce kurduğum bloğuma, oradan bana ulaşan İsveç’te yaşayan eski bir müşterisi ulaştı bana. Kendisinin ölçüleri hala dedemin fihristinde duruyor Başbakanlar, Cumhurbaşkanları, iş adamları ve sayısız takım elbise sevdalısı ile birlikte. Maalesef ölçüleri değişmiş. En az 2 prova yapılması lazım. Eğer pandemiden kurtulabilirsek seneye Mayıs ayında dedem ilk provasını yapmayı planlıyor.

Nihat Elibol, ailesine Salamon Angel ile nasıl tanıştığını anlatıyor ve Türk Musevileri’nin esnaf anlayışına övgüler diziyor.