sanat

Katalog, “Özgür Ceren Can Strata | Bellek, Yüzey, Temas sergisiyle sanat ve zanaat arasındaki epistemolojik sınırda konumlanan estetik araştırma pratiğinin nüfuz ettiği, maddenin hafızasını keşfetmeye davet ediyor bizi.” cümlesiyle başlıyor. Eğer gezerseniz demeyeceğim, gezdiğinizde tam da böyle bir deneyimle karşı karşıya olacaksınız. Şanslıysanız eğer, o kadar işinin arasında Ceren’e denk gelirseniz anlatımı da tam da böyle olacaktır güler yüzü eşliğinde.

Ama ben bir sanat tarihçi olmakla birlikte tanıklıklarımı, duygularımı işin dışında bırakmadan/bırakamadan kaleme alıyorum bu yazımı. İşlerinin bir kısmını bilmekle birlikte sergiyi gezer gezmez hissettiklerimi bir flashback eşliğinde aktarmaya çalışacağım. Aslında sanırım Strata kavramına da uyacak bu anlatım.

Ceren bir seramik sanatçısı, Hacettepe Üniversitesi GSF Seramik Bölümü mezunu ama yollarımızın kesişmesi çok sonra onun sadece sanatçı olmakla ilgilenmediği, başka yollar/yönler aradığı bir zamandır. O dönem bu arayışının hamilelikle kesiştiği, üretiminin başka bir evresine de denk gelecektir. Mide bulantılarıyla geçen süreç içinde ayva yemenin bizi birleştirmeye, kesiştirmeye başlaması da tesadüf değil sanki. Sonraki yıllarda, az çok tanıklık ettiğim süreçte mutluluk/göz yaşı, ağlama/gülme, iş/eğlence hep beraberdi... aslında tıpkı yaşam gibi. Yaşanan olaylar, yıllar karşısında dirençli ve hep gülen genç bir kadın sanatçıydı karşımdaki, daha sonra buna bir de sanat tarihçiliğini ekledi. Ülkemizde kadın olmak başlı başına zor iken kadın sanatçı olmanın görünmezliği de eklenince Ceren’in mücadelesi ve hep var olmanın hep görünür olmanın çarelerini, çözümlerini nasıl bulduğuna tanık olmak harikaydı.

Sanat Tarihi sevmeden yapılmayacak bir iştir. Hele ki yüksek lisans ve ardından doktora. Bu süreçte Ceren ile aklıma sıklıkla gelen bir düşünce “sanat tarihi ile uğraşmak acaba sanat yaratıcılığını öldürüyor mu?” olmuştur. Bir yandan kişisel sergiler öte yandan küratöryel çalışmaları ama o çok sevdiği, içinde yer almaktan, fark yaratmaktan vaz geçmediği kamusal sanat çalışmaları ile de ilgilenecektir. Yüksek Lisans tezi seramik ile ilgili olunca konuşmaları, üstlendiği toplumsal rol belki besledi içindeki, ruhundaki sanatçıyı ama sonra... bu deli soru seramik konuşurken enerjisini duyunca aklıma gelmedi değil. Tam zamanlı anneliğin, onca işin, yazının, düşüncenin, etkinliğin, konuşmanın ve de sosyalliğin arasından çıkıverdi hiç yok olmayan sanatçı Ceren. Yaz başında gelen sergi teklifinden sonra içindeki yaratıcı gücün nasıl uçuştuğuna şahit olmak... muhteşemdi. Sanki içinde günlerdir, yıllardır uyuyan tırtıl bir anda kelebek olmaya karar vermişti. 

Önce adı ile duyduğum heyecan... Strata... en yalın haliyle katman.
Yaşamın kendisi gibi, evrenin kendisi gibi, insanın kendisi gibi. 
Haftada beş gün çalışıp kalan bir günde keçe ustasının yanında keçe dokuması. O sırada çektiği kısa filmlerden içinden fışkıran düşünceleri sanata dönüştürmenin yüzündeki mutluluğun, sesindeki gururun yansıması. Ama bunlar tanıdığım ve hissettiklerimden öteye gitmemiş meğer. Görünce anladım.

Fikret Otyam Sanat Galerisine ulaştığınızda sizi karşılayan afiş içeride göreceklerinizin ön gösterimi sanki... İçeride göreceklerinize hazır olun.
Sergiyi gezdiğim sırada kafamın içinde Orhan Veli’nin “Gemliğe Doğru, Denizi Göreceksin, Sakın Şaşırma” dizeleri dönüp duruyor... serginin ana salonuna girince hayatı göreceksin, mutluluğu göreceksin, direnci göreceksin, enerjiyi göreceksin, zanaatı ve sanatı bir arada göreceksin sakın şaşırma demek geliyor içimden... Turuncu, sarı, yeşil... bilumum renkler farklı formlarda vücut bulmuş... Seramik, cam ve keçe dokuma hemen çekiyor izleyenleri. Sanatçı ya da sanat tarihçi olmasanız bile şu an değilse bile çocukluk anılarınız üşüşüverecek belleğinize. Ben Ankaralı olmakla birlikte çocukluğum Ege taşrasında geçmiş biri olarak duvar halılarına yabancı değilim. Hele malzeme olarak keçe kullanımına hiç değil. Seramikler yaşantımızda biçim ve kullanımı tercihlere göre değişse de hep var. Sergide bu malzemeleri farklı formlarda göreceksiniz... Sakın Şaşırma...

Renkler... sizi ilk anda alıp götüren renkler... sergiyi her gezen farklı bir form ve rengin peşine takılacak ilk anda. Sonra bir daha, bir daha ve vaktiniz varsa bir daha. İlk girdiğimde beni çeken turuncu... turuncunun enerjisine, iyimserliğine, canlılığına kapıldım. Ama sonra sarı, yeşil biz de buradayız dercesine turuncunun yanından sıyrıldılar. Belki de keçede en çok onlar göründüğü için siyahın yanında. Renklerin anlamı üzerine çalışan pek çok araştırmacı, psikoloğun yazılarından turuncu seven kişilerin dışa dönük, neşeli, sosyal ilişkileri güçlü olduğu anlaşılmaktadır. Turuncu, bakan gözü de izleyiciyi de mutlu eden bir renk olarak tanımlanıyor. Bir de turuncu baskın ise sizi de düşünüyor demekmiş uygulayan, yapan kişi. Sarı ise yüksek enerji ve karşıt olarak da çatışmayı da gösteren bir renk. Özgür Ceren Can dirençli, kararlı ve enerjisi yüksek bir birey olarak yaşamda çözümlerini de kendisi bulan bir kadındır. Doğru bildiği yolda inat eder, bunun için çatışması gerekiyorsa kaçmaz. İşlerinde göz! gibi algılayabildiğimiz formlar iyi bir gözlemciyle karşı karşıya olduğumuzun da tanığıdır diye düşünüyorum. O formlar sıklıkla karşımıza çıkar ve sanatçının da belki izleyeni gördüğünü, belki bizim gibi düşündüğünü belki de birey olarak işlerinde yer aldığını gösterir. 

Elbette ana salonla iş bitti sanmayın sakın. İnce koridordan arkaya doğru zamansal olarak Özgür Ceren Can’ın eski işlerine ulaşacaksınız. Geçtiğiniz dar diye tanımlayabileceğimiz bölümde 2025 işlerinden farklı form ve renklerle karşılaşacaksınız. Bana göre koyu tonlar onun da yaşamındaki kısa süreli arayışın ve belki de karamsarlığın hali... ama kısa sürüyor çok kısa... ruhundaki renkler hemen geri dönüyor. Belki de eş zamanlı ama onun dünyası aslında katman katman ve rengarenk.

Sergiye dönecek olursak ben Ceren’in katmanlarını, algıladığı dünya ve yaşamın katmanları üzerinden anlatmaya çalıştım. Her bireyin geçmiş deneyimlerine, belleğindeki katmanlara ulaşması için gezilmesi gereken bir sergi derim. Strata, sanat ve zanaatın karıştığı, birbirinden beslendiği, kimi zaman karşılıklı olarak diğerinin içinde eridiği bir düşünceyi keşfetmek ve kendini yitirmek bana göre. Belki de siz başka bir rengin peşine takılıp gezersiniz ve belleğinizdeki katmanların en derinine ulaşırsınız. Kim bilir...

Fotoğraflar: Can Mengilibörü