buluşma


Fotoğraf: Candan Murat Özcan

1990’larda kahvelerde buluşmada kritik kavram ihtimaldi. Sözleşerek buluşmada arkadaşınızın o saatte, o mekanda olacağını bilirdiniz, ama kahveye genellikle arkadaşınızın o saatte, o kahvede olacağı ihtimali üzerine giderdiniz. Örneğin Ulus Baker’i görmek için, İletişim Yayınları’ndan çıktıktan sonra, Mülkiyeliler’e gitmeden önce takıldığı Engürü Kahvesi’ne uğramak gerekirdi. Engürü’yü tercih etmeyen birini Aspava veya Yüksel Kıraathanesi’nde, Kent veya Buluş’ta bulabilirdiniz. Her kahvenin müdavimi farklı, her müdavimin kahveye uğrama saati kendine hastı. Memurlar öğlen arası, gazeteciler iş çıkışı uğrardı. Kiminle görüşmek istiyorsanız onun takıldığı kahveye, onun uğradığı saatlerde gitmek gerekirdi. Çünkü cep telefonu azdı, internet hiç yoktu.

Kahvede buluşmanın doğurduğu bir başka ihtimal, hiç aklınızda olmayan bir tanıdığınızla da karşılaşmaktı. Kendiniz gibi edebiyata meraklı bir arkadaşınızla buluşmak için gidip, yan masadaki tiyatrocu arkadaşınızla sohbet edebilir; tanıdık bir gazeteciyle İnsan Hakları Heykeli’ndeki eylemi konuşabilir; yeni bir dergi veya fanzin çıkarma projesine kulak misafiri olabilirdiniz. Kahvede hiç tanımadığınız birileriyle karşılaşma ihtimaliniz de yüksekti. Arkadaşınızın arkadaşıyla tanışıp aynı masayı paylaşabilir, daha önce hiç görmediğiniz insanların oyun masasına dördüncü olabilirdiniz. 1980’ler sonu, 1990’lar başında yeni fikirler ve Kaos GL gibi örgütlenmelerle yolunuzun kesişmesi için en iyi yerlerden biri de kahvelerdi. Özellikle de Konur, Yüksel ve civar sokaklardaki kalabalık kahveler. O dönem bu kesişme ihtimali, farklı fikirlerle kahvede karşılaşabilme hali, hiç akla gelmeyen ihtimallerin gerçekleşmesini mümkün kılmıştı.