edebiyat

Bir dönemi anlattığını düşünerek başladığım roman* her şeyin bir devri daim olduğunu düşündürerek bitti. Tamam güneşin altında hiçbir şey yeni değil derler. Olaylar bizim memlekette geçiyorsa acılar, kahırlar katmer katmer, yitirdiklerimizin adı çok sayısı bilinmez ve bir takım şeyler hep devreder. Bazı hikayeler güneşin altında hep tekrar eder.

Devir çok şeyin romanı ama en çok bir Ankara romanı sanki. Kuğulu Park’ın dilsiz kuğuları, bütün söze dökülmemiş duyguları ve hayalleriyle romanın kalbi, Seyranbağları Mahallesi atardamarları, Kurtuluş ve Siyasal civarı ise zonklayan beyni, yüreği her bi şeyi. Seyranbağları’ndaki gecekondu mahallesi çoktan unutmayı seçtiğimiz duyguların ve düşüncelerin mekanı. Çok Ankara bu roman. Hatta kahramanlar sokaklardan caddelere yürüdükçe, hep aynı yolları her gün tekrar ettikçe, iç sıkıntılarıyla Ayşe’nin annesi Sevgi ve babası Aydın’ı düşündükçe çok Sevgi Soysal.

Romanda 1980 darbesinin hemen öncesinde gecekondu mahallesinde yaşayan Ali ile Kurtuluş civarında yaşayan Ayşe’nin çocuk bakışlarıyla olan biteni anlamaya çalıştıkları bir Ankara anlatılıyor. Ayşe’nin bir balkondan diğerine uzatıldığı, evdeki minik objelerin yerlerini ezbere bildiği, renklerin kokularını aldığı çocukluğu ile Ali’nin devrimci abi ve ablaları izlediği, öldürülmüş dayısının hikayesiyle büyüdüğü, bahçedeki kuyuya düşürüldüğü günden kalan sessizliğine gömüldüğü çocukluğu buluşunca anlamlar değişir. İki çocuk parça parça planlar yaparak devrin çarkına çomak sokmaya, dilsiz kuğuları kurtarmaya, Meclis’in kütüphanesine kelebek kozaları sokmaya kalkar. Büyükler hayati koşturmacalar, yetişkince dertler peşindeyken çocuklara onların döktüğünü toplamak kalmıştır haliyle. En küçük kuğuyu kanadı kırılmaktan korurlarsa işlerin düzeleceğine inanırlar. Mecliste kozalar kelebekler olursa bir gün o meclise iyilerin de girebileceğini düşlerler. Çocukların düşleri büyüklerin ölümleri, hayal kırıklıkları, eski aşkları, evlilik dertleri arasında romana kokulu renkler verir. Evet çok romantik, çok çocuksu ama hem de çok derdi olan bir şehirdir Ankara. Bir şekilde her yere yürümek mümkündür, bir şekilde herkes birbiriyle bağlantılıdır. Devrimci Hüseyin abi Ali’nin ve Birgül ablanın en sevdiği insanken, Ayşe’nin balkondan balkona alındığı Samim abinin kardeşi çıktığında kimse şaşırmaz çünkü orası Ankara’dır.

Acaba Belki Çünkü

Özlem Mengilibörü

Evet, çok Ankara bu roman. Hem çok tanıdık, hem çok uzakta kalmış gibi görünen karakterleri; hem de Tavukçu’da muhabbet, Gima’da buluşma, Elmadağ piknikleri, Sakarya ‘Piknik’leri çünkü. Ayrıca Ulus’ta kaçık naylon çorap örücü, Gençlik Parkı’nın falcısı, Kızılay’da grev çadırları, pastanede Ankara sarması, Anıtkabir’in topuk kıran parke taşları… Ama en çok da insanı ezen binaları.

“Tren garının tavanı çok yüksek olduğu için herkes çok küçük”tür Ayşe’ye göre. Ankara herkesi ezer ama en çok da küçük kız çocuklarını… Yine de her şeyden sağ çıkabilecek kadar dirayetlidir onlar ve komiktirler; Devir’in Ayşe’si, Ankara Mon Amour’un Suna’sı… İkisinin de Ankaralı olması tesadüf müdür ya da başka şehirler için de böyle komik kız çocukları yazılmış mıdır acaba?

“İyi kötü bir hayal olarak kurulmuş başkent Ankara”nın tam ortasında bir çukur vardır o esnada. “Bak Ali metro yapacaklar Ankara’ya.” der Hüseyin abi darbeden birkaç gün önce başlanıp yapılamayan metro için, “Kazacaklar. Çok derin kazacaklar. Ankara’nın dibinde ne var Ali? Sence Ankara’nın üstündeki toprak kalksa altından ne çıkar?” Romanın temel sorularından biri bu belki. Ankara’nın yeraltına bakma, kazıyınca gerçek Ankara’yı çıkarma, hangisi gerçek, hangisi çarpık bir yansıma diye sorma ihtiyacı çünkü. Kazsalar dipten neler çıkar ya da başkent nelerin üzerinde yükselmiştir acaba?

Devir’de bazı soruların yanıtları var, bazılarınınki yok. Ayşe’yle Ali büyüyecek mi romanın sonuna doğru? Okumaya başladığımda en çok bunu merak etmiştim çünkü. 1990’larda, 2000’lerde ne yapıyorlar görecek miyiz? Sevgi ve Aydın’a ne olacak peki, nerede bulacağız onları? Çünkü “Bu devir geçmeyecek” diyordu Sevgi, “Geçince biz de geçmiş olacağız.” Bu da romanın temel sorularından bir başkası belki: O kötü devirler geçti ama yenileri mi geliyor ya da sadece kötü devirler değil, düşler de mi, direnç de mi, umut da mı devrediyor?

[*] Devir, Ece Temelkuran, Can Yayınları