dilek

Bir insanın ardından konuşmak, yazmak bazen çok zor geliyor. Yazmanın kendisi dahi yokluğu yeniden yaşatıyor insana. Sevgili Dilek’in ayrılışının ardından aylar geçti…

Bizim ilk buluşmamız insan hakları mücadelesinde oldu. 2010 yılının Mart ayında, Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi’nin genel kurulu vardı, biz yönetim kurulu adayları, genel kurul katılımcılarının sorularına verdiğimiz yanıtlarla şubenin geleceğinde alacağımız role ilişkin üyelere fikir vermeye çalışıyorduk. O günler aynı zamanda şubenin ikinci direktörünün işe başladığı günlerdi ve yönetişim, yönetim ayrımının çok anlaşılmadığı kurumda herkes kendini direktörün işe alım süreci ile ilgili doğrudan yetki sahibi görerek yorumlarda bulunuyordu. Dolayısıyla katılımcıların sorusu da yoğun olarak buna ilişkindi. Dilek de soru soranlardan biriydi, dün gibi hatırlıyorum, yönetim kuruluna aday olan arkadaşlardan birine seçildiği takdirde yeni direktörle anlaşıp anlaşamayacağını sordu, yanıt “Benimle anlaşıp anlaşamayacağını ona sorun” minvalinde kritik bir yanıttı.

Bazen yanıtlardan ziyade sorular belirleyici olur, Dilek; yönetim kurulu yedek üyeliğine adaydı aslında fakat bu sorunun ardından verilen yanıt, birkaç dakika içerisinde Dilek’i biz adayların arasına itti. Ve Dilek’in yönetim kuruluna seçildiği bu genel kurulda o yanıtı veren arkadaş ise seçilmemişti. Sonrasında iki sene kadar beraber çalıştık, Dilek başkan yardımcısı oldu. Güzel günlerdi, o vakit Dilek’in rahatsızlığını daha yakından görmem mümkün olmuştu, çalışkan biriydi Dilek. Hep güler yüzlüydü, muzip bir gülümsemesi vardı, bazen cümleye anlam katan bir kelime ekler gibi gülüşünü eklerdi sohbete, siz de anlamı işte o gülüşten çıkartırdınız. Bazen gıybet, bazen yeni bir bilgi, bazen bir ima.

2011 genel seçiminden sonra olmalı, TBMM’de çalışmaya başlayınca, Dilek’in yönetim kurulundan ayrılması gündeme geldi, hep beraber dönemi tamamlamasını kararlaştırdık, 2012 itibariyle de o iki yıllık birlikteliğimiz son bulmuştu.

Ama insan hakları alanından hiç ayrılmadı, bu da farklı vesilelerle olsa bizi devamlı birbirimizle irtibatlı kılan bir iletişimi sağladı. Çocuk hakları alanında çalışmaları zaten Af Örgütü yönetim kurulunda yer almadan evvel de yoğunlaşmıştı ama parlamentoda çalıştığı dönemde de hak alanına hep yakın oldu. Biz hak savunucuları için de parlamentodan haber almak önemliydi.

En son Kaos GL’ye yazdığım bir yazı üzerine yazmıştı bana, bu senenin Nisan ayında. Kötü haberin gelmesine bir ay kala. Geleceğe dönük şeylerdi yazdığı, LGBTİ+ hakları alanında yazıda anlatılan konu özelinde bir dava açılabilir mi, başka kurumlar sürece dahil edilebilir mi diye uzunca yazıştık. Sonra Emrah’tan 27 Mayıs’ta bir haber aldım, son haberi de 28’i sabahı.

Hastalığının bu boyuta geçeceğini nedense hiç düşünmemiştim, o yaşam enerjisine iki koca yıl yakından tanıklık eden başka biri olsa o da düşünmezdi. Erken, çok erken bir veda oldu Dilek’inki. Bir yandan da hak savunucularının insan haklarını savunurken kendi sağlık ve esenliğini korumasının, dayanışmasının önemini acı şekilde hatırlattı.

Umarım Dilek’in o muzip gülüşünü hakları için mücadele ettiği çocukların serçe misali cıvıldaşmalarında yaşatabiliriz. Hoşça kal Dilek.