sanat

Rahmi Koç Müzesinin geçmiş kokan atmosferi içinde geçmişin anlatısı bir sergi ‘Zat-ı Muhterem Envanterim’. Zıtlar Mecmuasının arşiv tutma konusunda en titiz üyesi Can Mengilibörü bu ilk kişisel sergisinde, hayatının dönüm noktalarında yer alan objeleri kadrajlayarak sunuyor izleyenlere.

Zamanın tahribatına kafa tutarcasına bugünlere ulaşan oyuncaklar, eski fotoğraflar, dergiler, kasetler, müzik aletleri ve daha birçokları insanı dün-bugün-yarın arasında götürüp getirirken ister istemez bir kıyaslama yaptırıyor izleyenlere. Bir yanda her şeyin dijitalleşmeye başlaması ile biriktirecek bir şey bulamayanlar, bir yanda okuduğu gazeteyi, dergiyi özenle toplayıp biriktirenler; bir yanda binlerce fotoğraf çekinmesine rağmen elinde bir tanesi olmayanlar, bir yanda fotoğrafları albümlerde saklı duranlar; bir yanda endişe edecek gayri resmi bir sonrası kalmayanlar, bir yanda ‘benden sonrası’ için endişe duyanlar; bir yanda enkaz altında araya araya bulduğu yamulmuş bir kaşığı sevdiklerinden hatıra olarak saklayacak olanlar, bir yanda hayatta olmayan yakınının geçmişini bit pazarına yollayanlar…


Zat-ı Muhterem Envanterim - Can Mengilibörü Sergi

Mengilibörü’nün kişisel tarihi üzerinden geçmiş dönemlerin izlerini yansıtan ve 30 Nisan’da sona erecek olan ‘Zat-ı Muhterem Envanterim’ sergisini işte bu kıyaslamalar ve zihnimde yıllar öncesinden kalan ‘benden sonra ne olacak’ sorusu ile gezdim.

Soruyu soran, denizcilik tarihinin en büyük facialarından Dumlupınar denizaltı kazasında yeryüzü ile irtibat kuran son kişi Selami Özben’in ağabeyi, Haşim Özben’di. Bir dönemin sabah şekeri olarak bilinen şimdilerde kariyerini sualtı belgeselcisi olarak sürdüren Savaş Karakaş bütün inceliği ile vermişti adresini. İstanbul Bahçelievler’de bir adreste buluştuğumuzda elinde kardeşinden kalan birkaç fotoğraf eşliğinde o gün ve öncesinde olanları anlatmıştı. Kim bilir kazanın üzerinden geçen onca yıl boyunca elindeki fotoğrafları kaç kere, kaç kişiye göstermişti. Fotoğrafları kaldırırken artık yaşlandığını, kendisinden başka kimsenin bu konuyla ilgilenmediğini söyleyip ‘Ben öldükten sonra bu fotoğraflara ne olacak?’ diye sormuştu.

Herkesçe malum olsa da sorunun cevabını Besim Can Zırh’ın, bit pazarlarına dair izlenimlerini kaleme aldığı “Cansız Hayaller”: Gayri-resmi Tarihimizin Şeyleşmiş İmajları” başlıklı makalesinde geçen bir anekdot üzerinden bir kez daha vermek gerekirse: Aynı tezgahta eski fotoğraflara baktığı kişinin kendisine yönelttiği “Bunların hepsi ölmüştür şimdiye değil mi” sorusunu Zırh evet anlamında onaylar, bunun üzerine karşısındaki kişi bizden sonra ne olacağını “Vay hemşerim ya. Sahip çıkanın olmadı mı resimlerin bile buraya düşüyor demek ki” sözleri ile özetler.

İçindeki saklı tarihe rağmen önemsiz görüldüğü için sahip çıkılmayan o anılar o pazarlarda değerini bilip kendilerine sahip çıkan birilerine ulaşır mı bilinmez ama görünen o ki Can Mengilibörü bir yandan aklında ‘benden sonra ne olacak?’ sorusuna yer bırakmayacak şekilde kendi anılarının kaderini kendisi belirlerken, diğer yandan aklında ‘benden sonra ne olacak?’ sorusu olanlara da bir fikir veriyor Zat-ı Muhterem Envanteri ile.