dilek


Dilek’le Avrupa’da, Haslet Gemici

Duygularımın karmaşık olduğu doğrudur, üzüntü için kayıp anında yaşanan duygudur derler… yaşadığım şey üzüntü o halde hissettiğim ise boşluk…

Bir de Dilek’i anlatmak var; ne yazacağım bilmiyorum; şimdi bunu deneyeceğim; parmaklarıma izin veriyorum…

Bizimkisi “deli deliyi görünce sopasını saklarmış” sözüyle başlayan dostluklardan; üniversitenin ilk yılları doğruları bildiğimiz, doğrularımızı yaşadığımız ve onları sonuna kadar savunduğumuz o kanımızın damarlarımızı parçalarcasına aktığı yıllardan… birimiz konuşursa diğerimiz susardı, karşınıza almak istemezsiniz Dilek’i, hele de henüz yeni tanışıyorsanız… uzaktan uzağa saygı duyarsınız; ancak aynı anda fikirleri çakıştırmak yürek ister, savunur çünkü fikrini bırakmaz, mücadele eder… zamanla bir yerde o varsa yüreğiniz rahattır, haksızlığa pabuç bırakmaz çünkü, arkanıza bakmadan gidebilirsiniz; Dilek oradadır…


Dilek’le ilk Almanya, Haslet Gemici

Neden sonra araya şehirler – mesafeler girdi, sonra ne mi oldu? Dostluğumuz büyüdü, paylaşımlarımız arttı, mesafeler arttıkça birlikte büyüdük, sanki o mesafeleri enerjimizle, bilgimizle, üretimimizle dolduruyorduk… ilklerimin insanıdır Dilek, bir gün “ben evime taşındım” dedim, neredeyse haftasına kalktı geldi İstanbul’a… evimin ilk misafirlerinden oldu… yıllar sonra aynını Almanya’da yaptı ve Antalya’da… kardeşten öte dostluklar tanımlarsınız ya hani, mesela ailem “bizim gençler” evlerinin bahçesini yeniledi, kardeşim ve benden önce Dilek gitti, yüzünde muzip bir gülümsemeyle, “bakın neredeyim” diye gönderdi selfisini…

Sonra projeler… üretimle dolu bir dostluk… bir derdim var anlatıyorum, 10 dakika, bir bakmışsınız kendinizi bir çeviri yaparken, bir makale yazarken ya da bir yerlere göndermek için proje üretirken buluyorsunuz, 10 dakikayı aşkın bir süre aynı konuyu konuşamazdık belki, arada bir şeyler üretir, haklara dokunan ya da geleceğimize dokunan bir sorunu çözer, döner yine derdinizi konuşursunuz… zamanımız hiç çok olmadı ve fakat hep dolu dolu oldu…

Bir de nettir Dilek, sadece size karşı değil hayata karşı net. Bu netliği anladığınızda hayatınız değişir, kolaylaşır. Öyle yolunuzda siz yürürken birden karşınıza çıkıverir, hayatı sorgularsınız sular dalgalanır birden fırtına çıkar, kısacık bir cümle kurmuştur sizi yolunuzdan döndürür. Ama bir de yapmak istediğinizi biliyorsanız, onun tüm sorularına rağmen yolunuza devam kararı alıyorsanız, o yoldaki her türlü zorlukta “çıkma o yola” dediği halde yanınızdadır, mücadelenizin en yakın yol arkadaşıdır.


Dilek’le Avrupa’da, Haslet Gemici

Bir de izin verin Dilek anlatsın sizi, en iyi yanınızı da en kötü yanınızı da o kadar net ifade eder ki, kabul edersiniz. Beni kendimle tanıştırdı ve bizi yaşadık… her dostluğun enerjisi farklıdır belki, bizimkisi oldukça üretkendi… çokça anlattığım bir anıdır, anlatayım yine;

İspanya’dayız, İspanyolca bilmiyorum o zamanlar, ama İngilizce konuşan birilerini de bulamıyoruz. Neden sonra konuşulan dili anladığımı fark etmişim, Dilek’e “şöyle diyorlar filan” dedim, gülerek “çipe İspanyolca yüklendi” dedi. Kendimi çevirmenin olmadığı zamanlarda çevirmenlik yaparken buldum, onun verdiği güvenle. “Anlıyorum galiba”dan, çeviri yapmaya hatta dile karşı yeteneğimin olduğunu kabul etmeye giden bir serüven…

Bir başka anı da, bu güveni kazanmanın zorluğundan gelsin, Dilek’leyseniz başınıza ne geleceğini bilemezsiniz, muzip bir yanı da vardır çünkü. O sıralar Çince kursuna gidiyorum. Bir grup oturuyoruz, bana Çince konuşsana dediler, ben de “kendi kendime niye konuşayım ki” gibi bir şey söyledim sanırım. Aradan bir süre geçti, Çinli bir aşçı getirdiler masaya “hadi şimdi konuş” diye ☺, neyse ki Çince biliyordum ☺.

Peki ya hata yaptığınızda? Kızar elbette, ama en hafif hasarla atlatmanız için de yanınızdadır, belki en çok o acıtır canınızı, dışardan alacağınız darbeleri de bir o kadar engeller… birlikte deneyimlemek derken… birlikte büyümek de vardı…


Dilek’le ilk Almanya, Haslet Gemici

Dilek’in hastalığı diyorlar, zordu, kesinlikle zordu ancak birlikte öğrendik; en çok neyi mi öğrendim? Birbirimize hayatı kolaylaştırmayı, neye ihtiyacı olduğunu söylüyordu ve onun için ondan fazla endişelenmemeyi öğrendim; acıyı içselleştirmemeyi ancak birbirimizin yanında olmayı… belim ağrırken fütursuzca hoplayıp zıplamamayı da öğrendim ben, kendi acımı fark etmeyi ve onun için gerekeni yapıp sonra kafaya takmamayı… her şeye rağmen her şeyiyle hayatımızı yaşamayı deneyimledik birlikte…

Sonra kelimelerin gücü… yazılarını okuduğunuzda göreceksiniz ki her deneyim enerjisini daha da yükseltmiş, gerçekten atlattığı her zorlukla daha da güçlenmiştir Dilek… örnekleri tek tek anlatmak mümkün değil, bendeki Dilek’i anlatmak istedim sizlere, nelerin, nerelerin boşalacağını yüreğimde..

Siyaseti konuştuk, politika ürettik; gençlik derken projeler oldu; canımız mı sıkıldı derken seyahatlerimiz doğdu; hiç aklımızda olmayan yerlerde de buluştuk, dünyanın bir ucunda; en çok ihtiyacımız olan yerlerde de… bir şekilde hep yanımdaydı Dilek hala da öyle, bu kez ben yanında değilmişim gibi hissediyorum, burayı anlatmak / yazmak / yaşamak zor…

Hiçbir zaman kolay olmadı, hayat hepimiz için mücadele ile doluydu, belki en çok onun için… Günün sonunda, yaşanan her ne olursa olsun bana sevgiyle bakan bir çift gözü, koca bir yüreği öfkesinde bile sevgiyi yaşatan, her anı ile daha da güçlenen bir dostluğu kaybettiğimi, senin gittiğini söylüyorlar… …

Varlığınla öğrendim, varlığınla yaşadım tüm bunları…

Bu satırları okuyan herkese soruyorum, böyle bir arkadaş, böyle bir yoldaş, böyle bir insan gitmiş midir? Sen ışıklar içinde uyu can arkadaşım, hep benimlesin, bizimlesin…