dilek

Tren Konferansı’ydı tanıştığımız. “Ne sıcak ne canlı bir kadın” demiştim içimden senin için. Enerjik, samimi. Kaç yıl geçmiş aradan, şaka gibi. Yalanmış hepsi. Bilsem bir gün bırakıp erkenden gideceğini, bilsem…

Konuşurken yarı eğilip heyecanla, ellerini kollarını da katardın ya! Nasıl da doldururdun zamanı o anda, dinlerdik keyifle seni, sesini, gülüşünü…

Kaybettiklerimi zor anımsarım, nedendir bilmem. Seni kıvırcık saçların, parlayan, kararlı gözlerinle ve gülüşünle anımsıyorum. Ne konuştuk ne gülüştük, sorsan bilmiyorum. Gelmiyor aklıma bir şey. Bildiğim yalansız katıksız “Yükselll!” deyince bir Yüksel daha çıktığı ağzından. Son konuşmalarımızdan birini bir sıkıntılı anımızdan hatırlıyorum. Birbirimizin çaresizliğini dinlemiştik telefonda.

Son mesajın duruyor telefonumda, gönderdiğin gülücük ve kalpler… Hastanedeyken sana mesaj yazmıştım, yanıtın gelmedi. Haber geldi. Olmayasıca, gelmeyesice haber. Arada bakıyorum mesajıma, biliyorsun değil mi baktığımı?

Devam edeceğiz, bizim bıraktığımız yerden de diğer çocuk dostları, insan dostları devam edecekler! Umutsuzluk yok, pes etmek yok biliyorum, duyuyorum güzel arkadaşım…

Ah Dilekcim, ah güzel arkadaşım benim…