İnsan-doğa sömürü ilişkisinin bir neticesi olarak yaşanan bu virüs salgını, dünya çapında yaşamın tüm canlılık ve faaliyetlerini sekteye uğrattığı gibi, 1 Mayıs İşçi Bayramı kutlamalarını da etkiledi. Sokakların, meydanların ve caddelerin bir günlüğüne de olsa özgürleştiği ve güzelleştiği İşçi Bayramı bu sene dışarıda kutlanamayacağından dolayı İran’da uzun yıllardır fiilen var olan yasaklar ile Ankara’daki 1 Mayıs deneyimlerimi paylaşarak kutlama yapmanın yerinde olacağını düşündüm ben de.
İran’da 1 Mayıs
En baştan açıklığa kavuşması adına şunu net bir biçimde söylemek gerekir: İran’da 1 Mayıs denince tutuklamalar, ağır hapis cezaları, baskı ve şiddet ile ilgili binlerce haber karşımıza çıkar. Resmî tatil olmayan ve herhangi bir kutlamaya izin verilmeyen 1 Mayıs’ta her sene kimi politik mahiyet taşıyan kentlerde pankartlarla bazı toplanmalar gerçekleşir fakat beklenildiği üzere toplanan kişiler barbarca bir yaklaşım ile gözaltına alınıp ağır hapis cezalarına çarptırılabilirler. Nerdeyse tüm ülkelerde resmî tatil olup kutlamaların organize edildiği 1 Mayıs, İran’da hep bir virüs varmışçasına yasaktır.
Devletin vahşi neo-liberal politikaları doğrultusunda işçilerin aylarca maaşlarını alamayıp ağır şartlar altında çalışmaya zorlandıkları İran’da, işçilerin, öğrencilerin ve aktivistlerin sadece itiraz niteliği taşıyan kutlamalar yapmak istedikleri için baskı altında tutulmaları ve hapis cezasına mahkûm olmaları nevi şahsına münhasır bir örnek olmak ile beraber tam bir trajedidir. Bunlara ek olarak şunun da altının çizilmesi gerekir ki 1 Mayıs yasağı, işçilerin sömürü düzeni altında çok zor durumda olmaları, politik ve toplumsal baskının had safhada olması dolayısı ile kutlama ve bayram havasında olmaktan ziyade itiraz mahiyeti içerir.
Sıhhiye’de İranlı Sığınmacılar
Kuşkusuz hepimizin katılacağını düşündüğüm en güzel 1 Mayıs deneyimleri Sıhhiye’de kutlananlardı. Bunun kişisel ve birkaç genel nedeni var elbette. Kişisel olan nedeni, çalıştığım işyerinden izin alarak hayatımda ilk kez katıldığım 2012’deki 1 Mayıs’ın Sıhhiye’de kutlanıyor olması ve güvenlik açısından herhangi bir endişe duymamam ile ilgiliydi. Buna ek olarak tabii ki alandaki coşkulu bayram atmosferinden hayli etkilenmiştim. Kurtuluş’taki işyerime Ziya Gökalp Caddesi üzerinden dönerken Kızılay’a girmeye çalışan insanlar ile polis arasındaki çatışmaya şahit oldum ki bu olay da o güne dair bende yer eden bir anıdır.
Sıhhiye’deki kutlama yıllarına dair paylaşmak istediğim son husus, başlama noktası olan Ankara Garı’nın önünde Ankara’nın çevre kentlerinden Farsça pankartlar hazırlayarak 1 Mayıs’a katılan kimi politik İranlı sığınmacılar ile tanışmamdı. Ankara’daki kutlamaların coşkulu olması nedeniyle geldiklerini söyleyen sığınmacı arkadaşlar, Kolej ve Tandoğan’a taşınan kutlamalara gelemediler zira, o yıllardan sonra sığınmacılar şehirlerarası seyahat iznine tabi tutuldular.
1 Mayıs, zor koşullarda yaşayıp kayıt dışı olarak ağır şartlarda çalışmak zorunda kalan, ekonomik, toplumsal ve siyasal anlamda damgalanan ve dışlanan sığınmacılar için kuşkusuz bir tanışma, yardımlaşma ve dayanışma niteliği taşır. İşçi Bayramı, sığınmacıların çetin yaşam koşulları içerisinde bir günlüğüne de olsa kendilerini cadde ve sokaklarda dışlanmaksızın özgür hissedip nefes alabilmeleri için sunulan bir fırsat olarak değerlendirilebilir.
Sıhhiye’den Sonra
2016 ve 2017 1 Mayıs kutlamalarında, Kolej’in fiziki koşulu ve alınan daha sıkı güvenlik tedbirleri nedeni ile Sıhhiye ve hatta Tandoğan’daki coşkulu bayram havasının hissedilmediğini söylemek mümkün. Başka bir deyişle, Kolej’de geçen iki senelik 1 Mayıs; tedirginlik, üzüntü ve can güvenliği endişesi ile geçti.
Ayrıca, güvenlik tedbirlerinin artması ile ilgili bahsetmek istediğim iki örnek var. 2018’de İran’daki isyanlara ithafen “ekmek, emek, özgürlük” ve “şuralar yönetimi” yazılmış pankartlarla Anıtkabir’in araba girişinden kutlama alanına giriş yapmaya çalıştığımızda polisler tarafından durdurulduk. Pankartlar Farsça yazıldığından dolayı ne yazıldığını sordular. Açıkladıktan sonra pankartların fotoğrafını çektiler ve bir süre orada bekletildik. Bu esnada hangi okulda öğrenci olduğumuzu sordular. Okulun ismini duyan polislerden birisi, çok neşeli ve heyecanlı bir biçimde, nedense sevineceğimizi düşünerek, “Aaa ben o okulda görevliydim, çok gözaltı yaptım sizin okulda” dedi ve bir süre sonra alana girişimize izin verildi.
Buna benzer olarak, 2019’da Atatürk Kültür Merkezi’nden alana giriş yaptığımızda fotoğraf çekmek için taşıdığımız kamera, bir süre girişte beklememize neden oldu. Tabii yabancı olduğumuzu belli etmeden “O zaman cep telefonlarının da alınması gerekir çünkü aynı mantık” dedik. Başta sadece gazetecilerin kamera taşıyabileceklerini söyledilerse de kendi aralarında yaptıkları istişareler sonucunda sorun olmadığını öğrendik ve Tandoğan Meydanı’na yürümeye devam ettik.
Sonuç itibarı ile bir “yabancı” olarak 2012’den bu yana katıldığım 1 Mayıs kutlamalarına dair genel tabloya bakıldığında yukarıda da öne sürülen deneyimlerin de doğrulayacağı şekilde rahatlıkla hem politik ve hem toplumsal alanların giderek sıkıştığına dair bir kanıya varmak mümkün. Bu süreç belki en fazla siyasi nedenler dolayısıyla ülkelerini terk etmek zorunda kalan ve 1 Mayıs’a katılmak isteyen sığınmacıları herkesten daha fazla etkisi altında bırakmıştır.