balkon

Hani bir rüya görürsünüz de uyanırsınız ya “Oh rüyaymış!” der de rahatlarsınız. Ama etkisi öyle hemen geçmez, sizi bir süre oyalar düşle gerçeği ayırmanız. Yaşadıklarınızı anlamlandırmaya  çalışır, kafanızda matematiksel hesaplar yapar durursunuz. Şu an zor bir rüya içinde uyanmaya çabalıyoruz hepimiz. Sizi bilmem ama bu rüya beni epey sarstı. Kafamda deli sorular, tüm hayatımı önüme koymuşum da işin içinden çıkmaya çabalıyorum sanki. Zoraki maruz kaldığımız bu garip rüya içinde bir suçlu aramadan da edemiyorum. Bu neyin ya da kimin  kabahati diye…

Şimdi caanım ülkem ve kavgası, derdi eksik olmayan  dünya da garip  bir rüya içinde. Dışarıda virüs, korku, panik havası varken ailelere, dostlara, bizi var eden tüm alışkanlıklara mecburi verilmiş vedalar var bir de.  Kodaman devletler de birbirlerine parmak sallayıp ceza kesmeyi bir kenara bırakmış sessizliğe bürünmüş. Tek derdi  kalmış o da insanını kurtarmakmış. Hasan Ali Toptaş’ın  son kitabında  çok sevdiğim kavramı aklıma gelip duruyor  bugünlerde: “Garip bir seyir hali“ mi var hepimizde? Ruhumuz bedenimizden ayrılmış da kendimizi ve dünyayı seyre dalmış gibi. Garip bir huşu içinde.

Bir de annemin evinde oturan ben ve küçük balkonumun dört bir etrafına ektiğim çiçeklerim var. Tüm umutsuzluğa inat rengarenk açan çiçeklerimi her sabah sularken etrafta gezen kedilerle uzaktan uzağa sohbetimiz var. Balkonumdan sohbet ettiğim komşularım, sürekli beni düşündüğünü bildiğim üst komşularımın eli öpülesi yaşlı teyzeleri var. Bu yaşlı teyzelerimin de büyük  bir derdi var, herkes iyi mi diye…

Korona günlerinde sessizliğe teslim olmuş, huzur ile huzursuzluk arasında gidip gelen anlam arayışlarımın yanında,  yaşamımdaki önceliklerimin neler olduğuna dair düşüncelerim, hayallerim var.  Tek tek sıraya girmiş, sürekli yer değiştirip  durup arada kavga eden hayallerimin de ayrı bir derdi var. Kim birinci olacak diye…

Sahi yaşamdaki önceliklerimiz neydi? Dedim ya kafamda deli sorular…