“Erik isimli iki kediyle Borges, Marquez, Arora isimli Japon balıkları karşılama sonrası 'Yok Manken' için 'awesome' dediler.”
isimli dijital kolaj.
O gün sokağa çıkmayacaktı.
Eczaneden çıkan genç adamın beklemediği bir anda sert bir boyunluk takıldı. Cırt cırt sesleri henüz bitmemişken; bileklik, alt bezi, varis çorabı ve adını bilmediğim ne kadar acayip şey varsa vücuduna hızla dolanmaya başladı. Artık kımıldaması zordu. Burada, güneşin altında kaç gün kalacağından haberi bile yoktu. O gün sokağa çıkmayacaktı, sokağa çıkma yasağı vardı.
Şimdi, hep sokakta..
Yok Manken
Her zamanki gibi vücuduna tuhaf şeyler giydirilmişti, hareket edemiyordu. Şimdiye kadar sokaktan geçen insanlar, boyunluklu, altı bezli, varis çoraplı, ve bir sürü ıvır zıvırla donatılmış bir mankene hiç dikkat etmemişlerdi. Görünmez olan yok manken, gündüz sokağı gözetler, akşam ise tek başına cam dolaplı, ilaç kokulu bir yerde bekletilirdi; ta ki, ertesi sabaha kadar…
Bugün kalfa, yok mankeni kapı önüne koymak yerine, masal diyarı gibi bir yere götürecekti ama, götürmedi. Manken uzun süre olduğu yerde bekledi; tek işi buydu zaten.
Birden bacaklarının kımıldadığını görünce birkaç ürkek adım attı. Çevresine bakmak istemesine rağmen boynunu çeviremedi. Yeniden birkaç adım atmayı denedi. Adımını atar atmaz gördüğü manzara aklını başından almıştı -aslında aklı başında hiç olmamıştı zaten- giriş katı olduğundan çok emin olmasına rağmen gördükleri, yedi katlı bir evin balkonundan ancak görülebilen cinstendi.
“Yok bir mankenin” göreceği ne olabilirdi ki?
İşte o an, binaların karaltısı olmadan gökyüzünü gördü. Sadece serçe ve güvercini gören gözleri, şimdi suna, telli turna, kızıl gerdanlı dalgıç, bayağı ala karga, tırmaşık kuşu, kır kırlangıçı, kara gerdanlı ardıç, ak gerdanlı ötleğen, taş kuşu ile bayağı kuyruk kakanı gördü. Gözleri açıldı, havanın kokusunu, Sarıçam, karaçam, kızılçam, sedir, göknar, ladin, ardıç, dişbudak, huş ağacını ve yaprakları gördü, sesini duydu. Kulakları ve burnu açıldı sonra. Bedenine eklenen zımbırtıların arasından geçen rüzgarı ciğerlerine çekti. Çığlık attı. Dili açıldı sonra.
Yedi kez nefes aldı. Her ayın yedisinde tekrar eden bu doğa olayında; balkon manzarası yine, yeni bir kalfa yaratma heyecanına tanıklık etmişti. Ne balkonmuş be…