politika

 

 

 

 

 

 

Zıtlar Mecmuası olarak, sokağa çıkılamayan bir 1 Mayıs’ta, çalışanların emek ve mesai pratiklerinin koronavirüs salgınından sonra nasıl değiştiğini belgelemek istedik. Ankara’da farklı mesleklerden insanlara çalışma hayatlarının dün, bugün ve yarını üzerine üç soru sorduk:

1- Koronavirüs salgınından önce çalışma düzenininiz, günlük mesai rutinleriniz nasıldı?
2- Koronavirüs salgınından sonra iş yükü, mesai saatleri, gelir değişimi açısından ne tür farklılıklar yaşadınız?
3- Çalıştığınız sektör ve sizin açınızdan gelecekte ne olacak?

Öğretmen
Alçıpan, alçı-boya ustası
Kargo görevlisi
Apartman görevlisi
Ev temizlik işçisi
Dükkan çalışanı
Çocuk bakıcısı
Acil hemşiresi
Bankadan emekli ev kadını
Ücretli çalışan iç mimar
Fırıncı
Berber
Fotoğrafçı, videocu, asistan
Avukat
Yarı zamanlı bir çalışan
Doktor
Fotoğrafçı, serbest çalışan
Bisiklet tamircisi
Kafe işletmecisi
Çevirmen
Kadrolu ve tam zamanlı akademisyen
Drone video ve fotoğrafçısı, serbest çalışan
Avukat
Muhtar
Animasyon tasarımcısı/Akademisyen
Gazeteci



Öğretmen

1- Nasıldı? Şimdi yazınca inanılmaz geldi ama 19 yıllık öğretmenim. Çalışma düzeni olarak hem iş saatleri, hem de yaz tatili süresi nedeniyle cazip sayılabilecek bir emek sahası bizimki. Buna karşın bir sınıfta minimum 32 öğrenciyle bir arada ders yürütmenin her zaman kolay olmadığını hatırlatmam gerek. Aslında burada sorun her biri bir dünya olan genç insanların zihnini besleyebilecek bir sınıf ve okul ortamı oluşturmamış olmamızdan kaynaklanıyor. 18. Yüzyıl sonunda doğmuş ve 19. Yüzyılda görece yaygınlaşmış Prusya modeli okul sistemini hala dayatmaktan kaynaklanan bir dolu sorun yaşamaktaydık “normal” günlerimizde. Prusya modeli, toplumu bir ordu, okulu oraya asker yetiştirecek kışla olarak gördüğünüzde işe yarayan, dayaklı, son derece disiplinli bir kurguydu. Artık çoktan geride bırakılması gereken bu tür bir okul sistemi, en çok da öğrenciliğinin izleriyle öğretmenlik yapmaya alışmış biz öğretmenler nedeniyle zamana direnebiliyordu. Elbette normal günlerimizin okulu bununla sınırlı değil. Bu model genel taslak olduğu için onunla başladım. Neyse ki okulun esas ögesi öğrenciler. Yetişkinlerin kendi bakışları, devletin kendi ideolojisi çerçevesinde şekil vermeye çok hevesli olduğu genç insanlar.

Bu kıskaç arasında kafamda her gün sorularla okula gidiyordum o günlerde. Yolum uzun, sevgili Ankara’mın toplu taşıma sistemi sıkıntılı, okula bisikletle gitmek meşakkatliydi. Derslerde öğrencilerle bir arada bir şeyleri öğrenmeye çabalamak bazen sıkıntılı olsa da, kimi zaman kahkahalar attığımız, çok sorunlu bir davranışı çözmeye çalışırken evet birlikte ağladığımız da bir yerdi. Belirtmeden geçmeyeyim, okul; çizimi iyi olan öğrencim, sırasının yanındaki duvarı çizdiği bir sayfa karikatürlü hikayeyle, sevdiği şarkı sözleriyle doldurmaya başladığında daha da iyi bir yere dönüşebiliyordu.

2- Şimdi nasıl? 15 Mart’tan itibaren koronavirüs salgını nedeniyle evlerde olmak zorundayız artık. İlk iki hafta ilk kez içinde olduğum sistem de şaşkındı. Sanki herkes önce yaşamsal bir kaygıya düşmüştü; dersler, sınavlar, bütün o testler berhava olmuştu. Bu iki haftada uzaktan eğitim ve online toplantı formları hiç olmadıkları kadar popüler oluverdiler. Bu esnada özel okullar ve dershaneler programları satın almış, hiçbir şey olmamış gibi ya da “dünya yansa yıkılsa çocuklarınıza testlerini çözdürürüz, yarışta asla geride bırakmayız” dermiş gibi online derslere tam gaz başlamışlardı. Bu büyük fark eğitimde zaten var olan eşitsizliklerin çok açık bir resmiydi işte. Bizim çocuklar da bundan yararlanmalı hissiyle, online sistemler aracılığıyla öğrencilerimle buluşmayı denedim. En yüksek katılım, 34 öğrencilik bir sınıfta 16 öğrenciyle oldu. Katılamayanların bir kısmı telefondan internet sorunları olduğunu ya da sisteme giremediklerini yazdılar. Okuldan bezmiş, bahar gelecek diye gözü dışarıda olan öğrencilerimiz bile okulu özlediklerini söylüyordu bu buluşmalarda. Ve hep şaşırdığım ama aslında belki hiç şaşırmamam gereken yine oluyordu. Okul zamanı en önde kaçan, okulu en çok özlediğini söyleyen olmuştu. Çalışma düzeni bakımından uzaktan eğitim sevimsiz. Öğrencileri bir ekran ardından görmek, hatta artık onları görmeden siyah ekran üstü adlarına ders anlatmak gerekiyor. Ders, ekranda paylaşılan soruları sırayla çözerek ilerliyor. Sınıfın capcanlı, duygu ve hareket dolu atmosferinden çok uzak. Okul, ders anlatımından ibaret bir yere dönüşüyor sanki. Hatırlamakta fayda var, aslında okul kuşaklar arası bilgiyi, yaşama bilgisini aktarma yeriydi bir zamanlar. Düşünceyi geliştirme, akılların buluşması, genç insanların kendilerinden farklı olanla karşılaşma yeriydi. ‘Ekranda okul’ bunların çok uzağında.

3- Ne olacak? Sert tahlillerden uzak, bir liseli kafasına yakışır romantiklikte bir yanıtla bitirmek isterim. Dünyacak cezalandırıldığımız şu disipline edilme süresince sokakları, hayvanların şaşkınca ziyaret ettiği yerleri izledik. Bir gün okullara geri döndüğümüzde bu kapatılma deneyimi zihnimizi köklü bir şekilde değiştirmiş olacak. Bizim değilse de gençlerin. Zira artık yaşamsal bir kaygı ile bakacaklar dünyaya. Derslerde geçmiş cengaverleri değil bugün hayatı daha eşitlikçi nasıl kurgulamamız gerektiğini öğrenmek isteyecekler. Çünkü bizler evde otururken birinin babası Siteler’deki atölyesini açık tutmaya çalıştı, diğerinin annesi çalıştığı ofisten yıllık iznini kullanmak şartıyla yarı ücretli izne ayrılmak zorunda kaldı. Bir diğeri evdeki internet sorunu çözülemediğinden dersleri hiç takip edemedi. Birinin hastanede hemşire olan annesi salgın süresince eve gelemedi. Yaşamını anlatsam “Yok canım, olmaz o kadar” diyeceğiniz, sokağında torbacıların cirit attığı, daha on sekizine gelmeden geçinmek için kahvede, oto tamircisinde okul çıkışlarında ve hafta sonları çalışmak zorunda kalmış olanı ise kararlı bir şekilde üniversite sınavına hazırlanıyor şu an. Hayat sürprizlerle dolu yine de. Çok sevdiğim şarkıda söylendiği gibi: “There’s a crack in everything, that’s how the light gets in (Her şeyde bir çatlak vardır, ışık öyle sızar içeri)”.


Alçıpan, alçı-boya ustası

1- Nasıldı? Biraz daha canlıydı insan ilişkilerimiz, iş bazen olur bazen olmazdı ama daha güçlüydü ilişkiler. Şu anda tamamen koptuk. Alçıpan ustasıyım ben, ama alçı-boya işlerine de gidiyorum. 2-3 yıl öncesine kadar çocukların okulu, mutfak, diğer giderleri çıkaracak 5-6 aylık parayı kazanırken, 2-3 yıldır artık ay ay, iki ay iki ay gidiyor cüzdan. Güvencemiz kalmadı pek son yıllarda. Sigortalı da çalıştıran çok az, bir de emekliliği bir türlü yakınlaştıramıyoruz.

Üç yıl evvel de yaptığımız bir işin parasını alamayınca, zora düştüm, iyice sıkıştık. Yavaş yavaş düze çıkmaya çalışıyoruz. Artık daha zor yaşamak.

2- Şimdi nasıl? Geçenlerde yanan yaşlı bakımevinin zemin kat alçıpanını yaptık 3-4 gün. Şu anda elimde 2 günlük işim var, sonrası gözükmüyor. Cebimizde yiyeceğimiz 1 aylık 2 aylık ancak oluyor. Hepimiz evdeyiz zaten. Eşim yardıma gittiği eve haftada bir gün gitmeye başladı yeniden, yemeklerini yapıyor. Çocuklar evde. Kızı zorla okutmuştuk, şimdi çıkıp iş de arayamıyor, evde o da, oğlan da evde.

3- Ne olacak? En korktuğum, en çekindiğim yıllar önümüzdeki yıllar. Çünkü karanlık, hiçbir şey belli değil. Ülke olarak da kendimiz olarak da… Ne bulursak –günübirlik- çalışacağız.

Daha yaşlılığımız var, oraları düşünemiyorum bile. Ayda 1.000 TL dahi çok önemli şu an hepimizin hayatında. Yaşayıp göreceğiz.


Kargo görevlisi

Zorunlu bir şekilde gelmesi gereken kargo için bir ay arayla kargo çalışanı apartmanın giriş katındaki evimin kapısını çaldı. Aynı çalışandı her iki teslimatı yapan da. İlk geldiğinde maskeliydi. “Nasıl koşullarınız” diye sorduğumda çok yoğun olduklarını ama araçta dezenfektan olduğunu, maskelerin de yeterli olduğunu söyledi. Elbette artan iş yükü nedeniyle daha çok yoruluyordu. Koliyi bırakıp koşturarak diğer katlara başka iki kutuyu daha teslim etmeye gitti.

İlkinden bir ay sonra yine aynı zorunlu kargo teslimi. Bu kez bir kargo geleceğini bilmediğimden zil çalınca şaşırıyorum. Kapı açılıp kargo görevlisi gelince utanma ve şaşkınlık arası bir duyguya kapılıyorum. Kendimden habersiz bir şey mi sipariş ettim acaba? Derken ah evet o kargo. Ciddi bir suçluluk duyarak bunun zorunlu bir koli olduğunu söylüyorum. Yorgun olduğu çok belli. Maske biraz sıyrılmış. Koliyi bırakıyor ama elinde bir Pull&Bear poşeti.

– Giysi mi, yuh ama artık.
– Ohoo abla bu ne ki? Ayakkabılar gırla. Her gün habire giysi paketleri taşıyoruz.

Bu kez ilk seferdeki iyimserlikten çok uzakta.

– Peki çalışma şartlarınız nasıl? Çok mu değişti?
– Çok kargo var, o tamam da, insanlar zili çaldığımızda kapıyı açmıyor. Ya da açınca uzaktan bakıp hemen kapatıyor cüzzamlıymışız gibi. Abi siparişi sen veriyorsun. Zaten imza filan da almıyoruz artık tabii. Ama T.C. kimlik numarasını söylemesi lazım. Öyle davranmaları çok kötü oluyor.

Başkaları adına çok utandığım bir an yine. Ne diyeceğimi bilemiyorum.

Elinde yine bir giysi markalı paketler. Kolay gelsin dileğime “Sağol” deyip başka kata koşturuyor.

Bizde deli gibi giysi, ayakkabı siparişleri ile koşturup duruyor kargo görevlileri. Almanya’da Stuttgart bölgesinde posta görevlisi arkadaşım da kargo taşıyor. Onunla konuştuğumuzda oralarda da siparişlerin ikiye, üçe katlandığını söyledi. En çok ne siparişi var diye sorduğumda “En son 90 şişe şarap siparişi teslim ettim” dedi gülerek. İş yükü ve kaygısı artmıştı ama en azından aracında tek başına çalışıyordu. Maskeleri ve dezenfektanları kendisinin tedarik etmek durumunda olduğunu söyledi. İş güvencesi konusunda kaygısı yoktu. Bir de onun maaşıyla bulunduğu bölgede rahatlıkla geçindiğini ifade etti. Türkiye’de ise Twitter’da farklı şirketlerdeki kargo çalışanlarının açtığı hesaplardan iş güvencesinin neredeyse hiç olmadığını ve güvenlik önlemlerinin çok yetersiz olduğunu duyuyoruz. Ayrıca herhangi bir örgütlenme çabasının, hatta Twitter’da bunu denemeye yönelik hesapların takibinin bile ciddi sorunlar yarattığına dair haberler okuyoruz. Güvenceli, sağlıklı çalışma koşulları her sektörde en temel haktır. Kargo görevlileri için de yaşasın 1 Mayıs!


Apartman görevlisi

1- Nasıldı? Bundan öncesinde sakindi, her şeyi rahat yapabiliyordum, temizlik, alışveriş, çöp atma, bahçe sulama işlerini. Evet gelirimiz azdı, ama başımızı sokacak bir evimiz vardı. Bir de hasta kız çocuğum var. Gelirimizi tamamlamak için başka apartmanlara da bakarak para kazanmaya çalışıyordum. Belli zamanlarda yetişemeyecek kadar yoğunlaştığımız oluyor tabii ki, bahçe sulama, apartman yıkama zamanları.

İşimiz kolay değil tabii ki. Çocuğumun tedavisi için hastaneye gitmem gerektiğinde, tek tek dairelere haber vermem gerekiyor. Babamın sağlığı için köye zor gidebiliyorum, son zamanlarını yaşıyor. Ama küçük sorunlar dışında apartmanımız, daire sahiplerimiz iyidir. Bazen kötü davranana da rastlamıyor değiliz gerçi.

Maaşım asgari ücret, sigortam yatırılıyor, daha 10 yılı aşkın çalışmam gerek emekli olmam için. Yine de diğer apartman görevlilerine göre kendimi şanslı sayıyorum.

2- Şimdi nasıl? Şimdi bu koronavirüs salgınından dolayı herkes evinde olduğu için, herkesin isteği çoğaldı, alışverişler yoğunlaştı. Apartmanı haftada iki defa yıkamaya başladık, dezenfeksiyon arttırıldı. Çok yoğunlaştı, hemen hemen dinlenecek vakit kalmadı. Bir de ramazan geldi, pide siparişleri başladı, 17.00 gibi pide almaya gidiyorum fırına.

Marketlerde çok sıkış tepiğiz, tedirginim bakkala, markete giderken. Ama her sabah oradayız. Birbirine uzak duran var durmayan var. Hep sokaktayız, bu kadar koşuştururken stresten uyuyamadığım oluyor. Bu 3 günlük sokağa çıkma yasağında, apartmandan izin alayım, köye babamı görmeye gideyim istedim. 1,5 gündür kaymakamlıktan izin almaya uğraşıyorum, sonunda aldım.

3- Ne olacak? Tedirginim, ne olacağını bilemiyorum, kafam çok karışık. Çalışırken unutuyorum ama oldukça kaygılıyım. Kendi işim için çok kaygılanmasam da, çocuğu hastaneye bile götüremedik bu süreçte, tedavisini sürdüremedik. Bakalım ne olacak? Bence zor olacak gelecek, hepimiz için.


Ev temizlik işçisi

1- Nasıldı? Aslına bakarsanız temizlik işini, çamaşırı, bulaşığı hiçççç sevmezdim, bu kadar hayatıma gireceğini hiç bilmezdim. Dağ, tarla işlerini severdim. Yaşantımızı değiştirip, köyden şehre gelince otomatikman kalifiye tarafım olmadığı için temizlik işlerine girdim. İlk başlarda bayağı zor evlere gittim, beni takip eden, sandalyeye oturup beni izleyen insanlar vardı, her odaya girerlerdi, çok tedirgin olurdum her şeyi düşürüp kırardım stresten. Beğenir beğenmez, arkandan bir şey der. Bazısı paranı verir üzerine “Başka biri var, o daha iyi temizliyor ama boş günü yok” derdi. Erken bitirmeye laf ederlerdi, 8.30’da başlatıp 18.30’dan önce göndermeyen insan vardı. Eve yetişeceğim diye, ayakkabılarımı giymeden terlikle evden çıktığımı bilirim panikle.

300-350 farklı evde çalıştım diyebilirim. 18 yıldır çalışıyorum. Son 7-8 yılda sabitlendi gittiğim evler, düzene girdi, sorun yaşadığım ev sahiplerinden birer birer ayrılma şansım oldu.

Çok sevdiğim bir ablam vardı, bırakmak istemezdim, 8 yıl birlikte çalıştık. 15 günde bir aldığı için çok zorlanıyordum. Evi büyüktü ve çok tozlanıyordu, belim de ağrıyordu, “Şirkette çalışacağım” diyerek ayrılmak zorunda kaldım. Ödemeleri 4 yevmiye geriden geliyordu ve 2 sene önceden bile kalan alacağım vardı. Hafta sonu eve paranı bırakırım dedi, hiç gelmediler.

2- Şimdi nasıl? Salgın sürecinde ben şanslıyım biraz, pek çok ev sahibi ile akraba gibi olduk, “Birbirimize hastalık bulaştırmayalım, idare edelim, biz temizleyelim evimizi bir süre, salgın bitince yeniden gelirsin, elinden geleni yaparsın.” diyenler oldu.

Şimdi, bir an önce temizliği bitirip, teması azaltmamı, eve gitmemi bekliyorlar evdekiler. Bir ev sahibi ben kapıdan girer girmez fısfıs sıkıyordu hemen sonra elimi yıkatıyorlardı. Bu evde herkes oda oda karantinada gibi yaşıyordu, yanlış anlamışlar karantinayı, herkes kendi odasında ben mutfakta yemeği yiyorduk, birbirleriyle bile bir arada olmuyorlardı. Ben gelir gelmez, elimi yıkar yıkamaz onlar evden yürüyüşe çıkıyorlardı, “İşin bitmeye yakın bizi ara, dönelim. Biz gelir, mutfağa oturur kapıyı kilitleriz” diyorlardı. Ama fısfıs sıkılmasına, evden çıkmalarına çok üzülmedim, bu sayede ben de onlara bulaştırmaktan korkmadan rahat rahat çalışabiliyordum. Yevmiyemi çoğu yer verdi, gittiğim evlerden biri yevmiye aksattı, ama onlar da maaş alamıyormuş, isteyemedim, zaten gitmediğim evin parasını nasıl isteyeyim.

Kendi evimde durum da şöyle; eşim apartman görevlisi, sürekli markete gittiği için risk grubunda o, her markete gittiğinde birçok insanla muhatap oluyor, kuyruğa giriyor. Neredeyse 100 tane market gezdiriyorlar. Hem eziyeti arttı, hem maskeyle gezmekten bunaldı, hem de ev sahiplerine yetemiyor. Her eve dönüşü risk oluyor.

3- Ne olacak? Eşimin de benim de işten çıkma gibi bir şansımız/olasılığımız yok, devam edeceğiz, riskimiz yok şu anda. Bu iş bizi taşıyabildiği sürece çalışmaya devam etmek zorundayız.

Evde küçük 17 yaşında oğlum ev hapsinde, o çok bunaldı. Pandemi bitince bisikletine atlayıp tüm Ankara’yı sokak sokak dolaşacağını söylüyor. En büyük problemlerimizden biri de çocukların okul sorunu, ne olacak? Her şey muamma. Eğitimde kaybedilen zaman telafi edilebilecek mi? Uzaktan eğitim çok faydalı olmuyor.

Eşim 1 sene sonra emekli olacak. Bizim en büyük sorunumuz; evimiz. Berbat durumda, sürekli su alıyor, pandemiden bin kat beter. Emekli olunca evden çıkmak istiyoruz, dört gözle onu bekliyoruz, gün sayıyoruz neredeyse. Küçük bir ev aldık, sürüyor inşaatı, bitince oraya taşınacağız. Tüm eşyalar kötü durumda hepsini orada bırakıp çıkacağız.

Ama bir an önce süreç bitsin istiyoruz. Geleceğe dair hiçbir şey beynimizde canlanmıyor. Bu hastalık biter mi, uzun mu kalır? Neler değişir, hayatımız değişir mi? İleriyi görememek insanı çok korkutuyor.


Dükkan çalışanı

1- Nasıldı? Sabah 8.00 akşam 19:00, pazar hariç haftada 6 gün çalışıyordum.

2- Şimdi nasıl? Çalışma saatleri kısaldı, ama ilk günlerde çalışma arkadaşlarımızın mesaiden çıkması sebebiyle iş yüküm eskiye göre arttı. Evden de çalıştığımız için mesai saatleri tüm güne yayıldı. Artık yavaş yavaş tekrar normale dönüyoruz.

3- Ne olacak? Tüm dünyada ve Türkiye’de kısa vadede sağlık tedbirli ve uzaktan çalışma şartlarına uygun koşullar devam eder. Zamanla gevşetilir ve uzun vadede eski düzene geri dönülür.


Çocuk bakıcısı

1- Nasıldı? Sincan’da oturuyorum. Hafta içi beş gün Ayrancı’da çocuk bakmaya gidiyorum. Sabah yedide evden çıkıyorum, dokuzda orada oluyorum, iki otobüs değiştiriyorum, bir de dönüşü var bunun. Eşimin maaşıyla kıt kanaat geçiniyoruz ama ben çalışmasam olmaz. İki çocuğum var, harçlığı, servis parası, okul masrafı çok. Büyüğü seneye üniversiteye gidecek, masraflar daha da artacak.

2- Şimdi nasıl? Çocuğuna baktığım hanım evden çalışmaya başladı, “Sen gelme artık” dedi. Haliyle para da ödemiyor. Neyse ki eşim işsiz kalmadı, mecburi izin kullandırıyorlar, yıllık izne çıkardılar yani. Bu koronavirüs işi daha uzarsa ücretsiz izin de olabilirmiş. O zaman ne yaparız bilmiyorum. Şimdi ailecek evdeyiz, eşim izinde, çocukların okul tatil. Ama bana tatil yok. Sabah kahvaltı hazırlıyorum, sonra evi derleyip toplama, öğlen yemeği, çayıydı, kahvesiydi, haliyle ev daha çok kirleniyor, evin temizliği, çamaşırı, akşam için yemek pişir, tekrar sofra kur, topla, derken gün bitiyor. Güya çalışmıyorum ama eskisinden daha çok yoruluyorum. Para da kazanamıyorum. Okullar açılsın, izin bitsin diye dört gözle beklemeye başladım.

3- Ne olacak? Çalışmaya devam etmem lazım. Ama otobüslere binmeye korkar oldum. Asıl eşim işten çıkartılırsa kötü olur, o zaman ne yaparız bilmiyorum.


Acil hemşiresi

Koronavirüs salgınından önce çok yoğun bir tempoda ve seri çalışıyorduk, salgın sürecinde daha az hasta geliyor ama yine çok yoruluyoruz. Çünkü kişisel koruyucu ekipman giyinmek ve çıkarmak süreci zor. Enfeksiyondan korunma ile ilgili öneriler her gün değişiyor, güvenemiyoruz. Ben bir de, pozitif bir personelle temas ettiğim için enfeksiyon şüphesi yaşadım, hala test sonucu bekliyorum. Maaşımız ne o zaman iyiydi, ne şimdi iyi, çok az alıyoruz, hak ettiğimiz gibi değil kesinlikle.

Koronavirüs salgını biterse insanlar yine acilden biraz uzak kalacak, ama sonra işler yine aynı hale dönecek; bizim değerimiz, kıymetimiz bilinmeyecek, zamanla bu değişmeyecek, asla değişmeyecek.


Bankadan emekli ev kadını

1- Nasıldı? Emekli olduğum için dışarda bir yerde çalışmıyordum. Ev işleri için ise kendi belirlediğim ve her gün değişebilen bir düzenim vardı koronavirüs salgını öncesi.

2- Şimdi nasıl? Çalışanlar evde olduğu için ev işi en az 2 kat arttı. Gelir değişmedi, maaş aynı emekli maaşı. Gider arttı yalnız.

3- Ne olacak? Koronavirüs salgını öncesi sisteme döner. Gelecekte maaş azalabilir.


Ücretli çalışan iç mimar

1- Nasıldı? Yoğun, sistematik ve çeşitli aşamaların sürekliliği şeklindeydi. Bu aşamalar ön görüşme, tasarım proje, satış, imalat ve montajdan oluşuyordu.

2- Şimdi nasıl? Hakkımız olan yıllık izinlerimiz zorunlu ve dönüşümlü olarak kullandırılıyor, birer hafta arayla izin yapıyoruz. İzin hakkımız bitince 2021 yılına ait izinlerimiz borçlandırılacak. Sonra onlar da bitince ücretsiz izinler dönemi başlayacak. Eğer ücretsiz izinden önce onaylanırsa, kısa dönem çalışma ödeneğine başvuruldu. Bu ödeneğe göre haftalık 45 saat yerine 30 saat üzerinden aylık maaşımız ödenecek.

3- Ne olacak? Gelecekte çalışmalar hızlanacak. Ama eski yoğunluğum olmayacaktır. Maaş ve prim üzerinden bir sistemimiz olduğu için aylık kazancımızın düşeceği kesin.


Fırıncı

1- Nasıldı? Bizde sabah 4.00’te hamur yoğuruluyor, 6.00’da ekmek çıkmaya başlıyordu. Sabah 4.00’te gelen hamurkerin işi 14.00’te, 6.00’da ekmek atanın da 15.30’da bitiyordu. Koronavirüs salgınından önce sekiz çuval undan ekmek yapıyorduk.

2- Şimdi nasıl? Şu an günde yedi çuval una düşmüş durumdayız. O yüzden işler hafifledi diyebilirim. Bunun sebebi de şu; biz kokoreççilere de ekmek yapıyorduk, bu işyerleri şu an sadece paket hizmeti verdiklerinden işleri azalmış durumda. Bundan dolayı biz de işimize bir saat geç başlayıp normal zamanında bitiriyoruz. Çalışan maaşlarında herhangi bir değişiklik olmadı. Direk halka satış eskiye oranla daha iyi olduğundan gelir kaybımız olmadı.

3- Ne olacak? Fırıncılar için gelecekte değişen bir şey olmaz. Hammaddenin pahalandığı, ürünün (ekmeğin) ederinde satılmadığı bir durum var ortada. Ekmek zammına hükümet direk müdahale ediyor çünkü ekmek hala ülke insanının besin ihtiyacının %45’ini karşılıyor. Ekmeğe zam bu yüzden hep tepki çeker. Bu durumda ya ekmeğin gramajı düşürülür, ya da patronlar maliyeti düşürebilmek için işçi maaşlarına daha az zam yaparak durumu dengelemeye çalışırlar. Ve derler ki: “Görüyorsun maliyetler fazla. Zam hakkın 20 ise (günlük) 5 anca”. İşçiler de bunu kabul eder. Çünkü bu sektörde çalışan işçiler örgütlü değildir. Ayrıca yabancı uyruklu (Suriyeli, Afgan, Özbek) işçilerin çok ucuza çalıştırılmaları ve işsiz sayısının çok fazla olmasından dolayı bu durum işçiler tarafından kabullenilir.


Berber

1- Nasıldı? İyiydi, sıkıntı yoktu, çok olmasa da işimiz vardı Esat’ta, millet tıraşını oluyordu. Benim fiyatlarım uygundur, dolayısı ile müşterim vardı. Tabii mahalle yapısı, müşteri yapısı değişti son yıllarda, aslında toplum değişti. İnsanlar daha bencilleşti. Zengin daha bir cin, 25 liralık tıraşı 20’ye de yapsan surat kıvırıp, arkandan laf ediyor. Altındaki arabayı 300’e almış 450 bine satacak, gelmiş bana laf ediyor.

2- Şimdi nasıl? Salgın başladığında açıktık. Ama iş bitmişti, müşteri hiç gelmiyordu zaten, virüs bulaşır diye korkuyorlardı haklı olarak ve işler sıfırlandı. Sonra kapatma kararı geldi, boştuk tam boş kaldık.

Beni arıyor tıraşa evine gitmem için, “Yasak 3.150 TL cezası var gelemem” dediğimde, bana tavır yapıyor. Bu kafanın değişmesi gerekiyor. Dükkan açıkken gelmeye korkanlar, şimdi eve, kömürlüğe tıraşa çağırıyorlar, anlamıyorum.

3- Ne olacak? Kıymetimizin anlaşılacağını düşünüyorum. Esas yapılması gereken şu bence; salgın bitince, ustalık, eğitim, hijyen belgesi olmayanlara izin verilmemesi. Hijyen şartları sağlanmış, randevulu, bizi de insan yerine koyan, sabah açılış saati, akşam kapanış saati belli, öğlen yemek arası verebildiğimiz ve liyakat içeren, Avrupa standartlarında bir şey istiyorum, bunu ben istiyorum.

Toplumun kültürel olarak bir sisteme girmesini istiyorum. Bir apartman görevlisi, bir asgari ücretli gelsin, parası olmasa da, onu ücretsiz tıraş edeyim, bir “Sağ olasın” yeter bana. Ama insanlar artık çok daha bencil, çıkarcı. Ben artık her geleni tıraş etmemek istiyorum. O benim belgeme, hijyenime baksın ama ben de belli bir sistemde tıraşımı yapayım.

Moralim iyi ama maddi durum iyi değil. Salgın sonrası ne olacağını yaşayıp göreceğiz. Borcum vardı, yeni kredi çekmiştim ikinci el bir ucuz araba almak için, şimdi tabii onun sıkıntısı var üzerimde.


Fotoğrafçı, videocu, asistan

1- Nasıldı? Bir şahıs şirketinde fotoğraf asistanlığı yapıyorum, aynı zamanda freelance olarak reklam-tanıtım fotoğraf ve videoları çekiyorum. Zaman zaman sosyal medya mecralarında doğa sporları ve seyahat üzerine içerikler üreterek sponsorluklar da alıyorum.

Salgın öncesinde haftada ortalama 3-4 gün sahada (genelde mesai saatlerini aşmadan 9.00-17.00 arasında) çekimlerde bulunuyordum ve çalıştığım gün sayısına göre yevmiye usulü ile ödeme alıyordum. Sıkça seyahat ediyordum. Geri kalan vaktimde evde video ve fotoğraf işlemekle meşgul oluyordum. Bu işler, belli bir mesaiye ya da düzene uymaksızın, işin yapısına göre değişiyor ve proje bazlı çalıştığım için dönemsel olarak değişen bir gelir elde ediyordum.

2- Şimdi nasıl? Sekiz yıldır çalıştığım şahıs şirketinde işverenim ile patron-çalışandan çok abi-kardeş ilişkisi kurduk. Salgın başlangıcından beri neredeyse hiç işimiz olmadı. Buna rağmen asgari ücret dahi olsa ödeme alıyorum.

3- Ne olacak? Sektörel açıdan bakıldığında: Reklam-tanıtım bütçelerinde büyük kısıntılar yapılıyor, bu da çalışanları doğrudan etkiliyor. Ücretler çoğunlukla giderleri karşılayamıyor. Teknoloji sürekli gelişiyor ve işin doğası gereği bu yeniliklere sürekli ayak uydurmak gerekiyor.

Salgından sonraki yapıya bakarak; sosyal medyada (özellikle Youtube’da) daha etkin olarak rol almanın hem vakti iyi değerlendirmeyi sağlayacağını, hem de iyi bir ek gelir yaratabileceğini düşünüyorum. Türkiye’de yaşayan herkes gibi gelecek kaygısı taşıyorum.


Avukat

İstisna Zamanlar
Restoranlar, alışveriş merkezleri, tiyatrolar, eğlence yerleri kapandı. Hayat bir bakıma durdu. COVİD-19 hastalığının yol açtığı bu durum sadece ülkemizi değil, tüm dünyayı benzer şekilde etkiledi. İzole olmaya çalışırken yargıda da süreler durdu. Sürelerin durdurulduğunu öğrendikten bir süre sonra avukat arkadaşlarımdan birini arayıp, “Sanki bir yerlerde benden gizli bir şekilde süreler işlemeye devam ediyormuş gibi hissediyorum” demiştim. Onun sürelerin durmasıyla ilgili fikrini almak benim için önemliydi. Bu alışık olmadığımız bir durumdu ve diğer meslektaşlarımın, en azından yakın çevremin ne hissettiğini öğrenmeliydim. Telefondaki arkadaşım “Senin haberin yok mu, aslında şu şu süreler işliyor…” gibi bir şey söylese belki memnun bile olacaktım. Çünkü adli tatil dışında böyle bir uygulamayla hiç birimiz karşılaşmamıştık ve bu durum tuhaftı. Hukukta hemen hiçbir şey istisnası olmadan düşünülemezdi çünkü ve istisnaların da istisnaları vardı…

Sürelerin durması demek, istisnalar hariç, duruşmalara girilmeyecek, yeni bir dava açmanın pratikte pek de bir faydası olmayacak, yeni icra takibi başlatılmayacak, hacze gidilmeyecek demekti. Küresel bir salgın vardı ve kendimizi izole etmeliydik. Ofislerimizi evlerimize taşıyıp evden çalışmaya başladık. Müvekkillerimize sürelerin durmasının etkilerini ve istisna haller dışında işlem yapmanın mümkün olmadığını anlattık. Artık caddelerde olduğu gibi adliyelerde de in cin top oynuyor. Sürecin nasıl devam edeceği, her şeyin “normal”e ne zaman döneceği şu an için tam bir muamma. Fakat ben duruşmaya girmeyi, ofisimde çalışmayı, cübbemi, adliyede arkadaşlarımla karşılaşmayı ve çayımızı içerken dosyalarımızı tartışmayı çok özledim. Bıraktığımız yerden yeniden aynı heyecan ve hızla devam edebilmek ümidiyle…


Yarı zamanlı bir çalışan

1- Nasıldı? Bundan iki ay öncesine kadar haftanın 5,5 günü çalışan, kalan 1,5 günde de çocuğuyla ve sevdiceği ile mi vakit geçireceğinin, yoksa eksik işlerini mi yapacağının hesabı ile 7 gününü koşturmaca ile geçiren çok klasik bir beyaz yakalı idim. Çalıştığım yer saygın, çalışma arkadaşlarım hoş sohbet, aldığım maaş yaşamamıza rahat yetecek kadardı. Özellikle senenin bazı dönemleri çalışma tempomuz çok artıyor, yemek hariç oturmadan, ara vermeden çalıştığımız oluyordu. Çok fazla “ah keşke bir nefes alma imkanım olsa” diyordum, keşke demeseymişim!

2- Şimdi nasıl? Koronavirüs salgını başlayınca öncelikle had safhada enfeksiyon bulaşma korkusu yaşadık, iş yerinde bunun için önlemler almamız gerekti, ben birimin yöneticisi olduğumdan organizasyonla ilgili anlık değişiklikler yapıyorduk, böylece ben fazlasıyla sorumluluk yüklenmiş oldum, herkesin “Sana güveniyoruz.” demesi de cabası. Bu kadar yoğun uğraşırken bir ay önce yönetim aniden iki günde bir işe gelmemizi istedi. O dönem enfeksiyonun hızla yayıldığı bir dönem olduğundan, önce çalıştığımız kurumun bizi koruma amaçlı önlem aldığını düşündüysek de maaşlarımızı da ona göre alacağımız yaklaşık bir hafta sonra tarafımıza bildirilince tedbirin esas amacı belli oldu. Bunun için fikrimizin sorulmadığını tabi söylemeye gerek yok. İlk başta yorgunluk ve enfeksiyon korkusu nedeniyle bu çalışma biçiminden çok şikayet etmedim. Hatta evin yavaşlığıyla huzur veren bir yaşamının iyi geldiğini de söylemeliyim. Fakat bu uygulama uzadıkça mali durumun belirsizliği can sıkıcı olmaya başladı. Sevdiceğimin de işlerinin aniden kesilmesi ile bir evde yarımdan az maaşla kalakaldık. Bu arada çalıştığım kurumun okulu olmasına rağmen, kızımın gitmediği okulunun ve hatta yemediği yemeğinin ve gelmeyen servisinin de taksidinin ödenmesi gerektiğini söylemem lazım, orada nedense bir kesinti olmadı. Kızımın bakımını da tabi kimse düşünmedi, gün aşırı çalıştığım için ben bu sorumluluğu alamıyordum, öte yandan sürekli ileri yaştaki anneannesi ve dedesi ile yarım da olsa çalışan annesi arasında gidip gelmesi herkes için büyük risk idi, kızımı tamamen anneme vermek zorunda kaldım. Sonunda istediğim dinlenme imkanına kavuşmuştum, ama sevdiceğim dışında kızım dahil kimseyi göremiyor, dışarı çıkamıyor, endişeden evde de düzgün bir şey yapamıyor, bir de üstelik yavaş yavaş meteliğe kurşun atmaya doğru ilerliyordum!

3- Ne olacak? Valla salgın elbet bir gün bitecek ve eskiye döneceğiz bir noktada, hatta o kadar döneceğiz ki bu dönemi hatırlayınca tuhaf gelecek. Yine çılgınca çalışacağız, hatta bu dönem bizi mali olarak yıpratacağı için daha da çok çalışacağız, tabi işlerimizi kaybetmezsek. Ben bu dönemin dayanışmayı arttıracağına da çok inanmıyorum, daha doğrusu bunun kendiliğinden olacağını düşünmüyorum. İnsanları birbirinden ayıran, evlere hapseden, tekilleştiren bir dönem bu, eğer buradan dayanışma ile çıkacaksak çok çaba harcamamız gerek, hem eski bağlarımızı kaybetmemek, hem yenilerini kurabilmek, hem de kendimiz de bencilleşmemek için. Umarım öyle de olur, umarım maskesini komşusuyla paylaşanın, yaşlının alışverişini, hekimin yemeğini düşünenlerin arttığı bir süreç olur, hepimizin geleceği için.


Doktor

1- Nasıldı? Pandemi öncesi hafta içi günde en az 10 saat mesai. Ayda 5 nöbet, nöbetler en az 30 saat olacak şekilde tutuyordum.

2- Şimdi nasıl? Pandemi sonrası ayda 6 nöbet 24 saatlik ve hafta içi 1 gün 10 saat mesai. Gelir değişimi olmadı.

3- Ne olacak? Önlemlere uyumun azalması ve ikinci dalga salgın olmasından korkuyorum. Böyle bir durumda kişisel koruyucu ekipmanlara ulaşmada zorluk yaşayacağımızdan korkuyorum. Bugün dahi kalitesi her geçen gün azalıyor malzemelerin. Sevdiklerimi enfekte etme riskinden korkuyorum.


Fotoğrafçı, serbest çalışan

1- Nasıldı? Genel olarak fotoğraf çekimlerim yıla yayılmış şekildeydi. Ancak esas gelir kaynağım üniversite mezuniyet çekimlerindendi. Yani çalışma düzenim açısından en yoğun aylarım Nisan, Mayıs ve Hazirandı.

2- Şimdi nasıl? Salgın öncesinde yaptığımız anlaşmalar mevcut belirsizlik sebebiyle ertelenmiş durumda. Malum okulların online eğitime geçmesi sonucunda herkes memleketine döndü, Ankara’da kalanlara da fiziksel mesafe sebebiyle çekim yapamıyorum. Haricinde de bir gelir kaynağım yok.

3- Ne olacak? Tahminimce bireysel çekim yapan ve stüdyo yürüten pek çok firma faaliyetlerini sonlandıracak. Eğer ki bir noktada yeniden stüdyoda çekim yapabileceğim bir sosyal ortam oluşursa, işlerin salgın öncesine kıyasla çok daha yoğun olacağını düşünüyorum. Büyük ihtimalle mezuniyet törenleri de bu sene yapılamayacağı için, çekim düşünmeyenler bile artık çekim isteyecek; çünkü mezuniyetlerine dair ellerinde başka bir anı kalamayacak.


Bisiklet tamircisi

1- Nasıldı? Büyüme ve karlılık arttırma fikrini; ısrarla ve mümkün olduğunca az hayatına sokmuştur emekçiler. İster kendi işinin sahibi olsun, ister çalışan olsun. Önceden ihtiyaçlarımızın azlığı güzelmiş. Az ile mutlu olunuyormuş, yetinilebiliyormuş.

2- Şimdi nasıl? Şimdi zorunlu olarak tatiliz. Pek çok şey olmasa da pekala oluyormuş. Kocaman organizasyonlar gerekmiyormuş. Bu kadar tüketmemiz gerekmiyormuş. Birkaç tane olan şeylerin birden fazlasının anlamı yokmuş. Servet denilen şeyin dün ne kadar ettiği değil, şimdi ne ettiği önem taşıyor. Çalışma saatinin, mesainin ne büyük bir palavra olduğu çıktı ortaya. Ivan llich’i anca anladım şimdi.

3- Ne olacak? Bunun bir makro-ekonomik yanıtı, bir de mikro-ekonomik yanıtı var. Makro boyutta; ders çıkararak mı devam ederiz bundan hiç iyimser değilim. Mikro boyutta; kendi açımdan çok emin olduğum şey ise, kesinlikle daha fazla zamanı kendime ve sevdiklerime ayıracağım. Servet biriktirmek hiç derdim olmadı ama bundan sonra her şeyin alımında bir kez daha “Gerekiyor mu gerçekten?” diye kendime soracağımı düşünüyorum. Benim gibilerin sayısı artarsa toplam talep düşebilir belki. Büyüme ve verimlilik artışı fetişistleri üzülse de bu durum belki çok önceki iş ve emek modellerinin daha insancıl modeller olduğunu anımsatır.


Kafe işletmecisi

1- Nasıldı? 2015’te yeni yerimize taşınmıştık. Teknik olarak işletmemizin ve menümüzün kabiliyetlerini artırmıştık. Bu çabalar ekonomimize de olumlu yansıdığı için her yokuş bittiğinde, düze çıktıkça personelimizi sigortalamaya başlamıştık. Bu beş yıllık süreç içerisinde tabii ki giderler de “gelişme” gösterdi. Elektrik faturamız ayda 1400₺’den 3600₺’ye, 50 litrelik fıçı bira bileşik ÖTV’den dolayı 450₺’den 1050₺’ye çıkmıştı. Dünyanın ve ülkemizin hazin gidişatı içerisinde niteliği ve ilişkileri dinamik tutmanın telaşıyla heyecanımızı koruyabiliyorduk.

Aslında son zamanlarda evdeki sükunetten dışarı adımımı attığımda hissettiğim şey hızla akıp giden kalabalık bir trafikte kalabalık bir trene, tramvaya, arabaya atlamak gibiydi. İleriyi göremeden ve geçmişi de unutarak yaşamaktaydım. Her gün cebimizden, biriciğimizden bir parça daha masaya koyup “sonra” diyordum…

Tam bu sırada koronavirüs geldi :)))

2- Şimdi nasıl? 16 Mart Pazar günü dükkanımız kapandı ve artık evlerdeyiz. Bir yanıyla çok güzel, turşu gibi olmuştuk ve alıklaşmış medya bombaları sonrası “Neler oldu oluyor, olacak?” diye sormaya başlamıştık. Zamanın evlerimizi, tencerelerimizi, yalnızlıklarımızı nasıl elimizden aldığını görüyorum. Bunlara yeniden ulaşmak, daha rafine ve emek verilmesi gereken hallere doğru yola girmek gibi düşünceler içerisindeyim.

Boşluk hissi, bir kedi gibi kıvrılıp “beklemek” insan zihnine ne kadar aykırıysa da, kentin illüzyonları içerisinde kaybolmak da bir o kadar kolay.

3- Ne olacak? “Piyasalar” açılınca tarihin ve sokağın öznesi insan da açılacak mı? Kent akşamları daha erken kapanacak, hafta sonları yavaşlayacak, sosyalleşme alanlarının trafiği azalacak. Bu davranışları düşününce çölleşen zihin haritaları daha kavrulacak diye kara bir tablo görünüyor gözüme.

Salgından sonraki heyecanım, mahallelerimize yeniden ulaşmak, AVM denen cihazların ortadan kalkması ve işletmelerin daha da küçülmesi. Bu özgünlüğü, tazeliği, neşeyi getirecek diye düşünüyorum.

Gelir gider arasındaki farklar çalışanlardaki kısıntılarla tolere edilmeye çalışılıyor. “Sigortalı olmak, sigorta yapmak” hep tartışılıyor. Şimdi iyi ki diyoruz. Ama sistemin, seni uzaktan seyreden bir araç olduğunu ve her ay uslu kentli olarak kapısına vergi, fatura ödemelerini bırakmanı istediğini, yanımızdaki ensest akraba, güç olduğunu ebeveynlerimizden öğrenmiştik…

O yüzden yağımızı da unumuzu da kendimiz kavuracak, siya siya çekeceğiz kürekleri…


Çevirmen

1- Nasıldı? Salgından kısa vadede en az etkilenen meslek grubu olduğumuzu ileri süreceğim. Salgından önce de evden günlerce çıkmadan çalışıyorduk, karantina bir şey değiştirmedi. Hatta bu, bir süre espri konusu oldu: Salgın sonrası dünyayı yeniden nüfuslandıracak olanlar, bizler –eviyle özdeşleşmiş çevirmenler, yazarlar, grafikerler vs.- olacağız… Bir de uzun vadeli sözleşmelerle çalıştığımızda, elimizde iş varsa bunun en az bir-iki aylık çalışmayı gerektirmesinden dolayı şimdilik doğrudan bir sorun yaşamadım/yaşamadık.

2- Şimdi nasıl? Birçoğumuz dünyada olup biteni anlamaya ve aktarmaya girişti. Ana akım medyanın salgının dehşetini görünmez kılmak için elinden geleni yaptığına, dil bilenler ve çevirmenler tanıklık etti. Bir meslektaşımın ifadesiyle “çeviri yarışı” başladı. Olan biteni ve en önemlisi öngörüleri aktarmak için “halk için halka rağmen” çeviriye giriştik. Birçok çevirmen ağı ortaya çıktı ya da var olanlar daha etkin hale geldi. Benim de katkıda bulunduğum Dünyadan Çeviri bunlardan biri.

3- Ne olacak? Salgının dalgalar halinde geldiğini ve iktisadi krizin on yıl sürebileceğini göz önünde bulundurduğumuzda iyimser olmak için çok az neden var. Kitap satışlarındaki düşüş, yayınevlerinin kapanmaya başlaması çok ciddi bir sorun. Çevirilerimiz basılsa bile karşılığını alabilecek miyiz? Çok sayıda çevirmen işsiz kalacak ya da başka alanlara yönelecek. Dayanışma yaşatır. Bu krizi de aşacağız.


Kadrolu ve tam zamanlı akademisyen

1- Nasıldı? Evden işe, işten eve.

2- Şimdi nasıl? Yataktan masaya, masadan yatağa.

3- Ne olacak? Evden işe, işten eve.


Drone video ve fotoğrafçısı, serbest çalışan

1- Nasıldı? Virüsten önce her hafta planladığımız çekimler olağan şekilde devam ediyordu. Geçen seneye göre yoğunluğun az olduğu bir sezondu ve kazancımızda düşüşler oldu. Ayrıca yüksek döviz kuru nedeniyle artan ekipman maliyetleri, sektörü virüsten önce etkileyen en büyük neden oldu.

2- Şimdi nasıl? İlk 3 hafta virüsün etkisiyle sadece çekimi tamamlanmış işlerin teslimiyle meşgul olduk. Genellikle üretim yapan işletmeler için fotoğraf çekimi yaptığımız ve bu işletmeler üretimlerini durdurdukları için, bizler de makinelerimizi raflara kaldırmak zorunda kaldık. Koronavirüs salgını süreci e-ticaret faaliyetlerini ön plana çıkardı. Birçok arkadaşım e-ticaret için çekimler yapmaya başladı. Ben de insanları evlerinden çıkarmadan mekanları gezmelerini sağlayan sanal tur çalışmaları yapmaya başladım. Yani, bu sürece farklı gözle bakıp çıkış yolu buldum sayılır. Sektördeki başka arkadaşlarım da sokağa çıkmanın yasak olduğu günlerde drone ile canlı yayın yaparak çözüm yolları arıyorlar.

3- Ne olacak? Bizler ticaret ve üretim olduğu sürece ihtiyaç duyulan fotoğrafçılarız. Koronavirüs salgını bu sektörleri ne kadar etkilerse biz de o kadar etkileneceğiz. Şu an harcamalar genellikle gıda sektörüne yapılmakta ve bu da diğer sektörleri olumsuz etkiliyor.


Avukat

1- Nasıldı? Serbest çalıştığımız için çalışma düzenimiz günden güne değişirdi, adliye, noter ve çeşitli kurumlara gidip gelinen günler de, sadece ofiste dilekçe, sözleşme yazılan günler de olurdu.

2- Şimdi nasıl? Yargıda duruşmalar ertelendiği için tüm işler durdu. Boş durmamak adına yine de bazı işleri yapıyor ve mesleki eğitimleri izliyorum. Dilekçeleri veya icra taleplerini yazsak da sistem kısmen izin vermediği için gönderemiyoruz. Danışmanlık verilen müvekkillerin sorularının cevaplanması, sözleşme hazırlama gibi işler devam ediyor. İcra işlemleri yapılamadığı için tahsilat da yok. Arabuluculuğu da süreçten dolayı pasife aldığım için o da bir gelir kaybı.

3- Ne olacak? Avukatlık bürolarında evraklara uzaktan erişim sağlayan bulut sistemleri önem kazanacak. Evden de bu işleri yürütebileceğimizi gördük. Bir kısım duruşmaların da uzaktan görüntülü olarak yapılması mümkün olabilir.


Muhtar

1- Nasıldı? Önceden mahallelinin, toplumun bakışı farklıydı, muhtarın bir önemi, yeri, yetkisi, ona bir güven vardı. Eskiden karar süreçlerine katılırdık, sunduğumuz projelerin onundan altısı yapılırdı. Onayımız alınırdı, nispi de olsa karar süreçlerinde yer alırdık. Mesela ağaçların altındaki yeşil yürüyüş yolunu yaptırabildik. Şimdi süreç de değişti, yukarıdan buyurgan bir şekilde karar veriliyor.

1000 kişiyle “Bir dakika karanlık” eylemi yapabiliyorduk.

Ankara’da ilk mahalle meclisi kuran bir muhtarım ben. Bizim mahallede muhtara bakış farklıdır, empatileri kuvvetlidir, “Bizim muhtar” diye bakarlar. Tutucu bir mahallemiz yok, mahallelimiz ılımlıdır. Önceden şenlik düzenliyor, mahalleliyi topluyor, parkta film gösterimi yapıyorduk.

2- Şimdi nasıl? Şimdi koronavirüs salgını ile birlikte her şey dayanışma oldu. Bugünlerde en büyük ilaç; moral ve dayanışma. Gezegenimizin içinden geçtiği bu süreç, bir arada durmayı daha önemli hale getirdi, bizi daha çok etkiledi. “Bir ihtiyacınız var mı?” diye büyüklerimize telefon açtığımızda, “Aramanız bize ilaçtan iyi, aramanız yeter.” diyorlar.

Elimizden geldiğince, maaşımızdan ayırıp, çevremizden toparlayıp ihtiyacı olanlarla dayanışmaya çalışıyoruz. Koşturuyoruz, durmamaya çalışıyoruz, elden geldiği kadar, nefesimiz yettiğince.

3- Ne olacak? Özellikle belediyelerin, yerellerin; mahalle ölçeğinde yaşayanlarla, muhtarlarla, yetkiyi paylaşması gerekiyor. Yetkinin tabana yayılması gerekiyor. Yetki tabana yayılınca demokratik süreç gelişir. Mahalleyi, sokağı yaşatmak yerel demokrasi ile mümkün, bu da ancak sokaktan geçer.


Animasyon tasarımcısı/Akademisyen

1- Nasıldı? Freelance hareketli medya grafiği (motion graphics) tasarımcısıyım; ayrıca haftada üç gün üniversitede, sinema televizyon bölümünde canlandırma (animasyon) ana sanat dalında ders veriyorum.

2- Şimdi nasıl? Salgından sonra üniversitedeki iş yüküm oldukça arttı. Normalde bilgisayar laboratuvarında verdiğim dersleri, uzaktan eğitim sistemine adapte etmem iki-üç hafta sürdü; bu süreçte çeşitli teknik sorunlarla karşılaştım. Şu an iyi kötü işleyen bir düzen kurmamıza rağmen, üniversitemizin sunucu kapasitesi ile bulunduğum şehirdeki internet altyapısının yetersiz olması nedeniyle, bazı dersleri asenkron işlemek zorunda kalıyorum. Bunun için dersleri kendi imkânlarımla kaydedip öğrencilere ulaştırıyorum. Bu işlem, çoğu zaman dersin kendisinden çok daha uzun sürüyor. Ancak öğrencilerden çok olumlu tepkiler aldım. Çoğu öğrenci ellerinin altında her an başvurabilecekleri ders videoları olmasını faydalı buldu. Bu süreçte okuldan aldığım ücrette değişim olmadı.

3- Ne olacak? Salgın, pek çok disiplinde uzaktan eğitimi kalıcı hâle getirecektir. İzolasyon sürecinde televizyon yapımlarında farklı teknik ve estetik arayışlar olduğunu gözlemliyorum. Animasyonun bu süreçten en az etkilenen ve sonrasında en çok rağbet gören branş olacağını düşünüyorum.


Gazeteci

1- Nasıldı? Genel olarak kol gücüne dayanan üretkenlik kültürünün olduğu bir coğrafyada yaşamamızdan dolayı önceden emeğin değeri daha bilinir ve bundan kaynaklı da yanımızda yöremizde sayısal anlamda daha çok emekçi görebilirdik. Çünkü emeğin asgari düzeyde de olsa bir karşılığı vardı. Ancak kapitalizmin modernizmle buluştuğu yirminci yüzyılın son çeyreğinden sonra emek, yerini daha çok sanal ve günü kotarma kültürüne bıraktı. Giderek değerini kaybeden emek ve emekçilik kültürü alt sınıflar arasında bile tabakaların hasıl olmasına neden oldu. O yüzden de egemen sistem/sınıf anlayışının kavramsal ve yaşamsal olarak alt sınıflara dayatmaya çalıştığı ‘değersiz emek’, ‘emeksiz değer’ hayat biçimleri reddedilerek, emeğin ve onun doğurduğu değerin toplum ve birey nezdinde doğru ele alınması gerekiyor. Çünkü emek dediğimiz olgu, zaman ile senkronize bir kulvarda ilerler ve zaman emeğin en temel harcıdır. Zamanın kendisi de ömrümüzden gittiği için, aslında icra ettiğimiz emekten ziyade, canımızdan bir parçadır.

2- Şimdi nasıl? Günümüz koşullarında emeğin elbette yine geçerlilik arz eden bir can suyu olduğunu itiraf etmek gerekiyor. Fakat teknoloji ve ona bağlı faktörlerin toplum üzerinde ele geçirdikleri hakimiyet, emeğin artık çok kolay ve pervasızca çalınabildiğini bizlere gösteriyor. Özellikle Covid-19 salgını ile birlikte bu durum daha çok açığa çıktı. Çünkü genel manada bir kriz söz konusu ve Ortaçağ’daki salgınlarda yaşanan yağma ve talan kültürü şu anda biraz daha yumuşatılmış biçimde gün yüzüne çıkıyor. Artık emeksizlik ve ona dayanan ‘çalmak, hakkı olmayana göz koymak veya dayanışma/yardımlaşma kültüründen bihaber olmak’ hali, bu süreçte daha çok görünür oldu. Bu da artık emek ve değerin tanımsal ağırlığını zedelemiş oldu.

3- Ne olacak? Salgından dolayı eve kapanma (karantina) durumu zaten iyi kontrol edilemediği için daha şimdiden yığınla sorunun ve toplumsal adli vakanın yaşanmasına neden oldu. Bir de evde tıkalı kalmanın getirdiği bir rehavet var. Özellikle ekonomik bakımdan hali vakti yerinde olanlar açısından bu durum, salgından sonra iyice pekişecek gibi görünüyor. Daha önce emek sömürüsü bir iken salgından sonra birkaç katına çıkacaktır. Çünkü emeksiz de yaşanılabileceğini gören orta sınıf ve burjuvazi bunu kendi çıkarları doğrultusunda ele alabilir. Emekçi sınıflar açısından negatif ve pozitif çıktıları olacaktır. Salgın bittiğinde hiçbir şeyin eskisi gibi olacağını düşünmüyorum; en azından akli melekeleri olan ve sorgulayabilen kesimler açısından, her gün binlerce ton bombalar, ağır silahlar, savaş argümanları ve materyalleri üreten ulus devletlerin bir maske bile üretemediklerini anlamış olacaklar. Bu kavrayış hali emekçiler açısından bir bilinç sıçramasına da yol açabilir. Ama tersi bir şekilde rehavete alışan kesimler açısından da negatif sonuçlar doğabilir.