hukuk

Ankara’da ve ülkenin birçok ilinde günlerce süren direnişin ardından çoklu baro teklifi 10 Temmuz saat 02.35’te yasalaştı. Baro başkanları ve avukatlar olarak günlerce maruz kaldığımız şiddete karşı direndik; bu teklifin yıkıcı sonuçlarını bıkmadan anlattık, aklımızla alay edenlere çoklu baronun hangi ihtiyacı karşıladığını inatla sorduk, yürüdük, engellendik, darp edildik, fiili gözaltı uygulamasına maruz kaldık, parklarda sokaklarda sabahladık, dilekçe verdik, nöbet tuttuk, iş yerlerimiz olan adliyelere alınmadık lâkin vazgeçmedik. 80 baronun siyasal görüş farklılıklarına rağmen birlikte hareket etmesi ve eylem kararı alması, karşı karşıya kaldığımız haksızlığın boyutunu gözler önüne serdi.

Ankara’ya yürüme kararı alan baro başkanlarının Eskişehir yolunda durdurularak ablukaya alınması ve saatler süren fiili gözaltı uygulaması bana Gezi direnişini hatırlatmıştı. Belli ki bu direniş de günlerce sürecek; imkânı olanlar günlerce eylem yapacak, benim gibi bağlı çalışanlar ise ‘sabah işe akşam direnişe’ gidecekti.

Mesleğin ilk yıllarını Trabzon’da serbest avukatlık yaparak geçirdikten sonra, yaklaşık 1,5 sene önce Ankara’ya yerleştim. Staj döneminden itibaren aktif olarak insan hakları çalışmalarında bulundum. Yaklaşık 5 yıl önce, yıllardır süregelen hak mücadelesinde tarafımı belirlemiştim. Bunca haksızlığın, hukuksuzluğun, hak ihlâlinin olduğu bir ülkede üç maymunu oynamak insan onuruna yakışmazdı. Bu süreçte hak savunuculuğu mücadelesinde elde edilen kazanımlar kadar, ne tarafta durduğumuzun da önemli olduğunu gördüğümden olacak ki önemli olan direnmekti diye başlamak istedim.

İşçi avukat olmam sebebiyle, sürecin tamamına hâkim olamadım ne yazık ki. Yaşayanlar bilir, işçi avukatlık bazen gazeteleri okuyacak zamanı dâhi bulamamaktır. Elimden geldiğince süreci takip etmeye, içinde bulunmaya gayret ettim. Çoklu baro direnişine ilk olarak 22 Haziran günü ülkenin çeşitli yerlerinden gelen baro başkanlarının Eskişehir yolunda durdurulması aşamasında katıldım. Baro başkanları ve beraberindeki meslektaşlar barikatlarla çevrilmiş küçük bir alanda saatlerce güneşin altında bekletilmiş, barikatın içerisine giriş çıkışlar yasaklanmıştı. Yasak sonrası gelen meslektaşlar içerideki(!) meslektaşlarla tam anlamıyla “açık cezaevi” şartlarında görüş yapıyordu. İzlediğimiz filmde gördüğümüzde rahatsız olacağımız sahneleri yaşadık. Bir süre sonra barikatların arkasından dâhi, meslektaşlarımızla dayanışmamız engellendi.


Fotoğraf: Çağla Özgür

Sıcaktan yüzleri kıpkırmızı olmuş, çıkarsa alana geri dönemeyeceği için tuvalet ihtiyacını dâhi karşılayamayan meslektaşlarımın hali yaşanan ve yaşatılmak istenen haksızlığın özetiydi. Baro başkanları orada sabahladıktan sonra öğle saatlerinde Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu bir gün sonra darp edilen baro başkanlarının yanına geldi. Baro başkanları uzun süredir avukatların sorunları dışında her şey ile ilgilenmiş olan birlik başkanını protesto ettiler.

Meslektaşların 27 saatlik direnişleri sonuç verdi, 500 metrelik temsili yürüyüşlerinin ardından Anıtkabir’e gidildi.

Daha sonra 3 Temmuz tarihinde büyük savunma mitingi düzenlendi ancak bu miting valilik kararı ile engellendi. Bunun üzerine Ankara barosu tarafından Anayasa’ya aykırı bu karara ve 22.06.2020 tarihinde baro başkanlarının Ankara girişindeki hukuka aykırı engellenmesine ilişkin suç duyurusunda bulunulması için Sıhhiye Adliyesi’ne bir çağrı yapıldı. Valilik kararına rağmen ülkenin farklı bölgelerinden birçok meslektaşımız Ankara’ya geldi. Her ne kadar miting, pandemi gerekçesi ile engellenmiş olsa da farklı illerden gelen meslektaşlar ile Sıhhiye Adliyesi’nden meclise yürümek istedik, lakin bu girişimimiz de engellendi. Bu eylemin en güzel kısmı ise polis megafonundan duymaya alışık olduğumuz ‘dikkat dikkat polis konuşuyor, yaptığınız eylem hukuka aykırıdır…’ diye başlayan duyuruya avukatların bağırarak

    ‘dikkat dikkat avukat konuşuyor,
    polis yaptığın bu işlem anayasaya aykırıdır…’

diyerek cevap vermesiydi. Hukuk fakültesini bitirmiş, ardından da yıllardır hak mücadelesi veren avukatlar olarak kanunu polisten öğrenecek değildik. Meclis’e yürüme girişimimiz sonuç vermeyince adliyenin bahçesinde oturma eylemi ile devam ettik. Saatler süren oturma eylemi bir grup meslektaşın Sıhhiye Adliyesi’nde sabahlaması ile sonlandı.


Fotoğraf: Çağla Özgür

2 Temmuz günü saat 12.00’de Ankara Adalet Sarayı’nda avukatlar adliye koridorlarını savunma zinciri ile kuşatarak çoklu baroyu protesto ettiler.


Fotoğraf: Bianet

Ardından 9 Temmuz’da Ankara Barosu tüm meslektaşlara çağrı yaparak yasa teklifinin mecliste görüşüldüğü süre boyunca Kuğulu Park’ta nöbet tutulacağını bildirdi. Baro başkanları barikatın içinde, meslektaşlar barikatın dışındaydı.


Fotoğraf: Çağla Özgür

Bizi bu sahneye alıştırmaya çalışıyorlardı, ama bu hukuka, anayasaya ve akla aykırı sahneyi kabul etmeyeceğimizi aynı direnç ile gösterdik. Baro başkanları o gün de Kuğulu Park’ta sabahladı.

Yasa teklifinin son görüşme gününde ise meclisin önündeydik. Meclise giden yollar neredeyse kapatılmıştı. Günlerce süren direnişin ardından artık birkaç avukatın dahi yan yana gelmesine tahammülleri yoktu. Baro başkanları ve meslektaşların üzerine yunusların sürüldüğünü gösteren videoları dehşetle izledim. Konuştuğum baro başkanları yunusların üzerlerine sürülüp polisin kendilerine hitaben ‘süpür burayı’ dediğini ifade ettiler. Bu hukuka aykırı engelleme ve şiddet artık tahammül sınırlarının çok üzerindeydi. Meclis önündeki eylemi bitirip, Çağdaş Sanatlar Merkezi’nden şehir dışından gelen meslektaşlarımızla Sıhhiye Adliyesi’ne yürümek üzere yola çıktık. Günler süren bu direnişte en iyi hissettiğim zamanlar üzerimizde, düğme kabul etmediğimiz cübbelerimiz ile Tunus caddesinden Sıhhiye Adliyesi’ne kadar alkışlarla yürüdüğümüz anlardı. Her kesimden yüzlerce avukatın Ankara’nın sokaklarında ‘savunma susmadı, susmayacak’ diyerek yükselttiği ses uzun süre kulaklarımdan gitmeyecek. Yanımızdan geçen araçlardan gelen korna sesleri, bu düzenlemenin sonuçlarının avukat olmayan vatandaşlar tarafından dahi görünür olduğunu gösteriyordu. Kolluk tarafından defalarca durdurulduk, küçük gruplara bölmeye ve bizi tekrar engellemeye çalıştılar. Tüm engellemelere rağmen Sıhhiye Adliyesi’ne ulaştığımızda bu kez de işyerlerimiz olan adalet sarayına alınmadık.


Fotoğraf: Çağla Özgür

Ankaralı olmayan, onu yeni yeni tanımaya çalışan benim gözümden Ankara, en önemli mücadele alanlarından biriydi her zaman. Daha önce burada da çeşitli toplumsal davaları takip etmiş olsam da katıldığım en önemli direnişlerden biriydi çoklu baro direnişi. Hayatımın en önemli parçalarından biri olan, ettiğim yemin gereği kutsal saydığım mesleğim için en büyük tehlikelerden biri ile karşı karşıya kalmıştım ve orada olmam gerektiği benim için tartışmaya açık değildi. Direnişe katılmayan hiçbir meslektaşın da bu yasanın sonuçlarını göremediğine inanmak istemiyorum. Eylem şeklini/yerini beğenmediği için gelmeyen, kişisel menfaatleri için çoklu baroyu destekleyen, sanki kendisini ilgilendirmiyor gibi ölü taklidi yapan meslektaşları anlamak mümkün değil.

Mesleğimin karşısındaki en büyük tehlikeye karşı günlerce süren eylemlere kısıtlı sürede katılabilmiş olmamın da etkili olmasıyla çalıştığım ofisten ayrıldım. Serbest çalışma imkânı olmayan meslektaşların yıllardır yaşadığı; Ankara’ya taşındıktan sonra benim de 8 ay yaşadığım işsizlik sorununu çoklu baro sebebiyle daha şiddetli hissediyorum. Baroların bölünmesinden önce çalışacak bir ofis bulamazsam, gideceğim iş görüşmesinde ismimden önce sorulacak ilk soru hiç şüphesiz ‘hangi baroya kayıtlısın?’ olacaktır. Mevcut ofiste devam ediyor olsaydım da çalıştığım patron avukatlarla aynı baroya mensup olur muydum, aramızda farklı baro sorunsalı olur muydu bilmiyorum. Lakin kayıtlı olduğumuz baroya göre işe alınıp, alınmayacak olma durumunun benim gibi birçok meslektaşımın mesleği icra etmelerine engel teşkil edeceğine şüphe yok. Pandemi sebebiyle fiziksel mesafe ve karantina tedbirlerine özen göstermiş, evlerinden aylarca çıkmamış meslektaşların devam eden salgına aldırmadan günlerce omuz omuza direnmiş olması umut vericiydi. 1.5 sene önce kişisel direnişimi başlattığım Ankara, bu kez de mesleğimin onuru adına verilen mücadeleye katılmam ile benim için daha da anlam kazandı.

Kolluk kuvvetlerinin hâlâ ara sıra Kuğulu’da nöbet tuttuğuna ilişkin bilgiler alıyoruz, her an avukatlar yeniden gelebilir diyorlarmış :)). Zira günlerce söylediğimiz gibi ‘bu daha başlangıç, mücadeleye devam!’