Fotoğraf: (portre) Can Mengilibörü, (çanta içi) Sibel Durak
6 yıl öncesiydi. Funda Şenol Cantek’in fikir sahibi olduğu “Çantalar Bizi Söyler Sergi ve Dijital Hikaye Gösterimi” için bir araya gelmiştik. Aralarında Ankara Üniversitesi ve Hacettepe Üniversitesi İletişim Fakülteleri’nden akademisyenlerin de bulunduğu bir grup kadın, çantalarımıza sıkıştırdığımız, hikayeleri fotoğraflayıp anlatmıştık. 13 Nisan 2015’te Hacettepe’de 20 Nisan 2015’te İlef’te Ahmet Taner Kışlalı Salonu’nda sergilendi o hikayeler.
Serginin devamı da gelecekti ama olmadı, olamadı.
Şayet olsaydı çantasının hikayesini anlatacağım kişiydi Perihan Pulat ya da “ismini nasıl kullanayım?” diye sorduğumda önerdiği haliyle Peri Nine.
Fotoğraf: Can Mengilibörü
Her eylem öncesinde çalıştığım odaya gelir dövizini hazırlardı. Başladım yolunu gözlemeye. Daha önce bir röportaj talebimi reddettiği için pat diye sorsam kabul etmez diye aralarının iyi olduğunu bildiğim iş arkadaşıma açtım fikrimi. “Kendisine sor bence, sana hayır demez.” sözlerinden cesaretle karşılaştığımız ilk fırsatta anlattım derdimi. Bu sefer ikiletmeden kabul etti.
Odanın salonunda büyük bir masaya çıkardı koydu yanındaki iki çantayı.
Omuz çantasını fotoğraflarken neden “Bu çantayı benim yengem almış ama çok kullanmamış. Çok sokağa çıkan biri değil. O verdi bana. Yoksa benimkiler hep işporta malı olur, ekonomik olur.” cümlesini kurduğunu altı yıl sonra tekrar baktığım fotoğraflarda çantanın üzerindeki logoyu fark edince anladım.
Fotoğraf: Sibel Durak
Çantadan ilk olarak rulo halinde sardığı üzerinde Diren Barış yazan afişi çıkardı. Bu afiş olağanüstü durumlar için duruyordu çantasında yoksa haberdar olduğu eylemlerde eylemin içeriğine göre döviz taşıyordu yanında.
“Makyaj malzemesi gibi bir şeye rastlamayacaksın.” dedi sonra. Evet yoktu. Onun yerine kalem, not kağıdı, gözlük, çakmak, bir paket tekel 2000, ihtiyaç olur diye peçeteler, dökülmesin diye poşetin içinde su şişesi, her ihtimale karşı taşıdığı bir şal çıktı çantadan.
Fotoğraf: Can Mengilibörü
Parası, otobüs bileti, anahtarı, … hepsi çalınma riskine karşı poşetlerin içinde çantasının gizli gözünde saklıydı.
“Yaşama sınıfsal bakan bir çanta” dediği çantasının içinden bolca poşet çıkardı. Bu kadar çok poşet taşımasının, önemli gördüğü şeyleri poşetlerde saklamasının sebebi de yaşama sınıfsal bakan bir kadın olmasında saklıydı. Poşetler, eylemlerde polis müdahalesine karşı kendince aldığı bir önlemdi:
“Islanıyorsun, gaz yiyorsun. Bazen yamyaş oluyorum. Islak şeyleri koymak zorundasın. Ciddi eylemlerde fanila filan da koyuyorum. Yoksa ölürüm ben o halde gözaltı olursa.”
Sonra sıra geldi “Bundan daha antika çantaya rastlayamazsın” dediği bez çantaya. Toplu iş sözleşmesi eyleminin haber olduğu gazeteleri toplamıştı. “Biz halklar direne direne barışa destan yazacağız” dövizi ile çıktığı gazete kupürünü götürüp SES’e asacağını anlattı o gün.
Fotoğraf: Sibel Durak
Peri Nine, omzunda o çanta o günden sonra kaç eyleme katıldı. Sokaksızlaştırıldığımız zamanlarda bile o bir şekilde sokaktaydı.
Fotoğraf: Sibel Durak
Onun bu hali aklıma dar bir vakitte arayan arkadaşımın “Ben gidemiyorum sen git” diyerek Genco Erkal’ın oyununa vermek istediği bileti yorgunum diye geri çevirmek istediğimde kulağımda yankılanan azarını getiriyor. “O adam kaç yaşında sahneye çıkmaya üşenmiyor, yorulmuyor da sen kalkıp izlemeye mi üşeniyorsun.” Peri Nine de öyleydi. Sokakta olmaya hiç üşenmedi.