Fotoğraf: Buse Kaynarkaya
Tarihsel süreç içerisinde Türkiye, İran vatandaşları için daima bir kurtuluş kapısı oldu. Avrupa veya Amerika’ya açılan köprü işlevini, farklı siyasal ve toplumsal dönemlerde değişim gösterse de her zaman yerine getirdi. Bu yazı bağlamında ele alınan Seyranbağları Mahallesi’nin İranlaşması meselesini irdelemeden evvel 2009’dan sonra İran’dan Türkiye’ye gelen göçün altında yatan politik, ekonomik ve toplumsal olgulara kabaca değineceğim. Devamında ise bahsedilen bölgenin İranlılar için taşıdığı cezbedici faktörler üzerinde duracağım. Zira bu uğraş, Seyranbağları Mahallesi’nin son 10 senede farklı mekânsal ve toplumsal düzeylerde nasıl İranlaştırılabildiğinin temel tasvirini sunacak bize.
Fotoğraf: Buse Kaynarkaya
Bir dönüm noktası: 2009 Cumhurbaşkanlığı seçimleri
İran vatandaşlarının Türkiye’ye göç etmeleri modern bir olgudur denemez. Genellikle siyasi nedenlerden mütevellit Osmanlı dönemi ve öncesinde de karşımıza çıkar fakat vurgulamamız gerekir ki, İran’da siyasal ve toplumsal kaosun zirveye ulaştığı 2009 Cumhurbaşkanlığı seçimleri, İran’dan Türkiye’ye gelen göçün bir dönüm noktasıdır. Bu seçimin sonucuna muhalefet olarak ortaya çıkan protestolar, devletin sert tepkisi ile bastırılmaya çalışıldı. Oylarının çalındığına inanan protestocular, “Yeşil Hareket” olarak adlandırılan siyasal cereyan bağlamında “Where is my vote?” (“Oyum nerede?”) sloganı ile hak arayışına geçtiler. Devrim muhafızları başta olmak üzere devletin protestoculara karşı faşizan bir tavır sergilemesi, İran İslam Cumhuriyeti’nin en kanlı dönemlerinden birini ortaya çıkardı. Protestoları bastırmak amacı ile geniş çaplı bir muhalefet avının başlaması, hapishanelerden işkence ve ölüm haberlerinin gelmesi, polis ve devrim muhafızlarının protestoculara karşı açık bir şekilde ateş açması vb. korkutucu olaylar, İran’dan Türkiye’ye gelen göç dalgasının siyasal ve toplumsal bağlamda itici unsurları oldu. Diğer taraftan, İran ile Türkiye arasındaki coğrafi komşuluk, vizesiz Türkiye’ye giriş yapabilme imkânı, mesafenin kısa olması, yasadışı (pasaportsuz) yollarla Türkiye’ye gelme olanağı ve siyasal faaliyette bulunabilme alanı, İranlı göçmenlerin Türkiye’yi yoğun olarak tercih etmelerinde temel rol oynar.
Fotoğraf: Buse Kaynarkaya
İran ekonomik krizi
Göçün tetikleyeci bir diğer önemli ayağı ise ekonomik krizdir. İran İslam Devleti’nin kurumsal kimliği haline gelen yolsuzluklar ve önünü alamadıkları çürüme bir taraftan, Amerika ile yaşanan diplomatik kavgalar neticesinde tezahür eden ambargolar diğer taraftan, var olan ekonomik krizin temel iki nedenidir. Hal böyle olunca siyasal ve toplumsal anlamda adeta oksijensiz bırakılmış özellikle orta-alt ve alt sınıfa mensup insanların zorlu yaşam mücadelelerine ekonomik kriz de eklenmiş oldu. Birer şiddet ve baskı göstergesi olan bu hususlar, halkın büyük bir kitlesi için İran’ı yaşanmaz bir coğrafya haline getirdi. Dolayısıyla, beklenen bir durum olarak Türkiye de dahil olmak üzere Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin üçüncü ülkeye yerleştirme programı kapsamında sığınmacılık başvurusu aldığı ülkelere göç dalgası başladı.
Neden Ankara?
Türkiye’ye göç etmiş İranlılar, sığınmacılık süreçlerinin başlaması ile Göç İdaresi tarafından tabiri caizse bir şehre hapsedilirler ve haftada en az bir kere bu kuruma gidip imza atmaları istenir. Sığınmacı statüsü taşıyan insanların çalışma izinlerinin olmadığı gerçeğini göz önünde bulundurduğumuzda, İranlı sığınmacıların kayıt dışı çalışma imkânının fazla olduğu büyük şehirleri tercih etmeleri beklenen bir durumdur. Fakat vurgulamak gerekir ki sığınmacılar kendi istekleri doğrultusunda değil, Göç İdaresi’nin belirlediği uydu şehirlere yerleştirilirler. Buna ilaveten, göç politikaları çerçevesinde güvenlik ve kapasite gerekçesiyle büyük şehirlere, özellikle Ankara’ya, kısıtlı ve denetimli bir şekilde sığınmacılar kayıt edilirler. Sonuç itibarı ile de Ankara’da yaşayan İranlı sığınmacıların önemli bir kısmı, resmi olarak Çankırı ve Kırıkkale gibi Ankara’ya yakın şehirlere kayıtlıdırlar ve her hafta imza için toplu bir şekilde kayıtlı oldukları şehirlere gitmek durumundadırlar.
Fotoğraf: Buse Kaynarkaya
Ankara’yı İranlı sığınmacılar için önemli kılan en bariz etkenlerden bir diğeri, göç ve sığınmacılar ile ilgili faaliyet yürüten tüm resmi kurum ve kuruluşların Ankara’da bulunmasıdır. Örneğin, sığınmacılık başvurusunu yaptıkları Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği ve elçiliklerin Ankara’da olması sığınmacılar için ehemmiyet arz eden bir özelliktir. Zira belirsiz, genellikle uzun ve meşakkatli bir bekleme sürecine tabi tutulan sığınmacılar için dosyalarının durumunu takip edebilmek imkânının bulunması hiç değilse zihinsel olarak bir kolaylık sağlayabilir.
Fotoğraf: Buse Kaynarkaya
Son olarak, sosyolojik anlamda önemli olan bir diğer husus ise Ankara’nın heterojen bir toplumsal yapıya sahip olmasıdır. Göçmenler, göç ettikten sonra yerleştikleri toplumsal, ekonomik ve kültürel yapı ile bir etkileşim sürecine başlamış bulunurlar. Bu etkileşimin nasıl olacağını sığınmacıların dahil olduğu toplumsal yapı belirler. Sığınmacılar, küçük illerde kimi zaman milliyetçi bir arka plan ile, kimi zaman ekonomik nedenler ve kimi zaman din çatışmasından dolayı toplumsal dışlanma, tehdit, istismar ve şiddete maruz kalırlar. Zira küçük kentlerde geleneksel ilişkiler hâlâ bir şekilde korunduğundan dolayı “yabancı” algısı ve kabul süreci çatışmalı ve çelişkilidir. Dolayısıyla, Ankara gibi heterojen yapıya sahip büyük şehirlerde etkileşim süreci daha az çatışma içerebilir.
Kimlik çeşitliliği olan bir mahalle olarak Seyranbağları
Peki, neden Seyranbağları, İranlı sığınmacıların yoğunlukla tercih ettiği bir mahalle haline geldi? Burası, her şeyden önce, kentsel konumu ve kira fiyatları itibarı ile İranlı sığınmacıların bu mahallede yoğunlaşmasına neden olur. Kızılay ve çevresinde var olan kafelerde genellikle bulaşıkçı ve temizlikçi olarak çalışan İranlı sığınmacılar için Seyranbağları’nda yaşamak, ilk başta maddi olarak bir avantaj sunmaktayken ikinci olarak mahallenin kimlik çeşitliliği üzerine inşa olmuş yapısı da kolaylık sağlar. Bahsedildiği üzere, sığınmacılar, çeşitlilik içeren bu gibi mahalleleri maruz kaldıkları dışlanmanın şiddetini azaltmak için tercih ederler. Seyranbağları Mahallesi’nin farklı kimlik ve milletlerden oluşan toplumsal dokusu, İranlıların bu mahallede yoğun bir şekilde bulunmasına ve orayı dönüştürmelerine neden oldu. Trans bireylerin, Alevilerin, göçmenlerin, sığınmacıların ve öğrencilerin varlığı, bu mahalleyi hem kültürel hem de kentsel olarak rahat yaşanılabilir kıldığı gibi toplumsal olarak “dışlanmaya” maruz kalanların mahallesi haline de getirdi denilebilir. Özünde, bu mahallenin İranlaşabilmesinin altında yatan mesele tam olarak vurgulanan bu çeşitli toplumsal dokudur.
Fotoğraf: Buse Kaynarkaya
İranlı sığınmacıların yaşadıkları mekân ile kurdukları ilişki bağlamında Seyranbağları’nın dönüşümüne baktığımızda, ilk İran ürünleri satan marketin yaklaşık 8 sene önce bu bölgede açıldığını, son 3 senede ise Farsça yazılı tabelaların sıklıkla göze çarptığını, İranlı emlakçıların faaliyet gösterdiklerini, ilk ve tek İran tarzı ekmek yapan fırının çalıştığını ve son olarak çeşitli İran restoranlarının bulunduğunu aşikâr bir biçimde görürüz. Bu mekânlar, bizzat İranlı sığınmacıların Seyranbağları Mahallesi ile diyalektik mahiyette kurdukları etkileşimlerinin birer tezahürüdür. Kuşkusuz bu mekânsal tezahürlerin arkasında yatan farklı toplumsal ve ekonomik süreçler vardır. Somutlaştıracak olursak, toplumsal bağlamda genellikle dil sorunları olduğu için bu mahallede yoğunlaşarak içsel bir dayanışma mekanizması üretirler. Özellikle sığınmacılık süreçleri ile ilgili bilgi alışverişi, sosyalleşme ve iş bulma konularında dayanışma tezahürleri görülür. Diğer taraftan, ekonomik anlamda bu mahallede yaşayan kimi sığınmacılar küçük çaplı esnaflaşabilirler. Küçük bir dükkanda İran tarzı sandviç yaparak veyahut küçük döviz bürosu açarak kısıtlı olsa da buradaki İranlı yoğunlaşmasını değerlendirerek bir ekonomik faaliyette bulunurlar.
Fotoğraf: Buse Kaynarkaya
Toparlayacak olursak, tüm bu ekonomik, toplumsal ve kültürel öğelerin bir araya gelip sentezlenmesi ile beraber bu yazı bağlamında ele alınan “Seyranbağları’nın İranlaşma hikâyesi” ortaya çıkar. Yukarıda sunulan bağlam doğrultusunda, son 10 senede İranlı sığınmacıların Seyranbağları Mahallesi’ndeki popülasyonunun sürekli artışı, taşıdıkları sığınmacı statüsünün kendisinde barındırdığı –örneğin, çalışma izinlerinin olmaması ve farklı şekillerde sömürü ve istismara maruz kalma gibi- menfi durumların etkisi ile kendi aralarında bir dayanışma mekanizması yaratarak bu mahalleyi “İranlaştırabildiler”. Diğer bir ifadeyle, Seyranbağları Mahallesi’nde yaşayan İranlı sığınmacılar, bulundukları toplumsal konum ve paylaştıkları resmi statünün kendisi ile beraber getirdiği zorlukları hafifletebilmek adına, bu mahalleyi ister market, döviz, restoran, emlak vb. mahalle dükkânları açarak ister kültürel faaliyetler açısından ister toplumsal anlamdaki görünürlükleri açısından dönüştürebildiler.