Bir yerel seçim daha geldi ama kolay geçmedi ve henüz geçmedi. Milyonların sandık başında, bilgisayar başında, televizyon başında oy saydığı bir on günden sonra, on binlerin ekran başında büyükşehir belediye meclisi toplantısı izlediği bir döneme girdik. İstanbul’da İBB toplantıları canlı yayınlandı, Ankara’da yerel inisiyatifler yeniden canlandırılacak olan Kent Konseyi’ne davet ediliyor, bu yazının yayınlandığı mecra örneğinde olduğu gibi kentliler taleplerini yeni seçilmişlere iletiyor.
Gözlerin Beştepe’ye kilitlendiği bir ömür gibi gelen yıllardan sonra yerel yeniden mi canlanıyor? Yoksa, İstanbul’u alan Türkiye’yi alır analizleri, Ekrem İmamoğlu cumhurbaşkanı sloganları arasında İstanbul seçimlerinin iptali ile aslında bu bir genel seçim provası mı?
Yerelin idari sistemi hayli merkeziyetçi Türkiye’de ne zaman ne ölçüde önemli olduğu büyük soru, ama kapsamlı bir tarihsel analiz bu yazının kapsamını aşar. Biz, tek iktidarın hakim olduğu aynı tarihsel dönemde büyükşehir belediye meclislerinin, kent konseylerinin halkın gündemine düştüğü bir başka dönemi hatırlayalım ve oradan buraya nasıl geldiğimizi soralım, belki buradan nereye gitmekte olduğumuzun yanıtlarına el yordamıyla da olsa ulaşabiliriz.
Gezi dönemi en çok sokak direnişiyle hatırlanıyor şimdi, ama Gezi kuşağı sokaktan mahallelere çekildiğinde emek ve demokrasi güçlerinin sokağa ve mahallesine ilk defa çıkanlarla kaynaştığı, azalarak, dağılarak da olsa iki uzun yıl süren bir mahalle forumları dönemi olmuştu. Forumlar, başka bir siyaset mümkün diye yola çıkmışlardı, sokağı, doğrudan demokrasiyi, katılımcılığı, müşterekleri önceleyen bir siyaseti kurmak istediklerinde yerel en doğru seçenek olarak karşılarına çıkmıştı.
Beş sene önceki yerel seçimler, başka tür bir siyaset tahayyülünün mümkün olduğunu düşünen mahalle forumları için önemli bir sınav oldu. Seçimleri gözardı edip eklektik de olsa kendi siyasi gündemlerine sadık mı kalacaklardı, yoksa halkın gözünde siyasi bir aktör olma özelliğini yitirmemek için seçim siyasetine angaje mi olacaklardı?
Fotoğraf: Tanju Gündüzalp
Ankara’da Seğmenler, Anıtpark, Batıkent, Çayyolu gibi forumlar bu soruyu Parklar Bizim Ankara gibi kolektif platformlarda uzun süre tartıştıktan sonra Dinle Aday! adlı bir ortak forum ile seçim siyasetine dair söz söylemeye karar verdiler.
Dinle Aday! ortak forumu Kuğulu Park’ta Ankaralıların yerel seçim adaylarından beklentilerini gölge tiyatrosu, dilek ağacı gibi yöntemlerle ilettikleri bir etkinlik oldu. Forumlar sonrasında ortak bir duyuru yayınladılar. Dinle Aday forumunda seslendirilen taleplerden bazıları şöyleydi:
Öğrencileri, STK’ları, sivil inisiyatifleri dinleyen, destekleyen, beraber projeler üretebilen bir yerel yönetim istiyorum #DinleAday
Güvenli ve rahat toplu taşıma (24 saat).. Yalnızca Ulus ve Kızılay’a değil farklı güzergahları da içerecek ulaşım hatları #DinleAday
#DinleAday AVM’lere bezenmiş bir şehir bize hiç güzel gelmiyor, ya sana?
#DinleAday futbol kulübü yöneteceksen git kulüp başkanı ol belediye başkanı olma. İhalesine göre kulübe BAĞIŞ toplama.
#DinleAday sokakta yaşamı seviyoruz, geceleri toplu ulaşım istiyoruz, ne diyorsun?
#DinleAday başbakanın cumhurbaşkanın yaltakçısı değil, halkının hizmetkarı olacaksan gel oyum senin.
#DinleAday o metro bitecek kardeşim!
#DinleAday doğaya uy. Mesela Dikmen var ya orası aslında tepe, dere yatakları falan var Ankara’da inanmazsın.
#DinleAday TV kanalı kuracaksan basınla medyayla uğraşacaksan git o işi yap başkanlık senin işin değil. Sen işini yap medya seni takip etsin.
#DinleAday herkese açık, kolay ulaşılabilen, kapısından tereddütsüz girilebilen, güvenli, temiz ve işlevsel ortak mekanlar talep ediyoruz.
#DinleAday bize üstünde yürünebilir, sürekli ve güvenli kaldırımlar yaparsan, bazılarımız işe yürüyerek gidebilir ve trafik azalır.
#DinleAday bisiklete binmeyi bilmiyorum ama bisiklet yolları yap ki binebilenler binsinler.
#DinleAday dünya kadar engelli insan var Ankara’da, engelli arkadaşım en az benim kadar dışarıda gezebilmeli.
Aradan geçen zamanda ne başka türlü bir siyaset mümkün oldu, ne de seçimli siyaset. Tam da şimdi, neredeyse üç seçmenden birinin istemediği bir partiye geçici bir siyasi koalisyonla oy verdiği bir seçim galibiyeti başka türlü bir siyasetin umutlarını yeşertmişken forumlar ne istemişti, ne oldu, ya şimdi ne olacak, çok da uzak olmayan bir geçmişte kent temelli bir siyaset kurmaya çalışmış forum katılımcılarından o zaman forumların yönelimlerinde etkili olmuş, ondan sonra da kentsel aktivizm, akademi, sivil toplum, uluslararası toplum içinde yer almış kişilere sorduk.
Gezi forumlarının yerele dönme süreci oldu mu? Nasıl oldu? Neden oldu?
Meriç: Gezi direnişi sonrası forumlarda en çok tartışılan sanırım kentimizi hayatımızı istediğimiz şekilde nasıl yöneteceğiz, örgütleyeceğiz oldu. Gezi her ne kadar hepimizin bildiği gibi ranta, yıkıma, adaletsizliğe, tek tipleşmeye, tek sesliliğe, baskıya, yolsuzluğa, çoraklaşmaya karşı bir direniş olsa da bunların somut olarak göründüğü etki ettiği yerler yaşam alanlarımızdı. Gezi forumlarında da yıkımları durdurmak, bize soluk aldıracak bir yaşam biçimi kurmak için neler yapmalıyız konuşuldu çokça. Bence Gezinin bu yüzden baştan beri yerele yüzü dönüktü.
Pınar: Ankara’da Gezi forumlarının bir ayağı hep merkez siyasetinde oldu, Ethem’in öldürülmesi, Berkin protestoları, kürtaj yasası, 10 Ekim, Yüksel’de Nuriye’ler…. Öte yandan forumlardan çıkan Kent Karnesi, Eymir Savunması, Ayrancı’nın Bahçeleri gibi oluşumlar kente döndüler, Seğmenler Forum’un Gezi’nin seneyi devriyesindeki film gösterileri ve söyleşileri ve ‘Kenti Kurtarmaya Geldik’ sloganıyla çıkan yayın yapan radyosu, kent sakinlerini “gündelik olan siyasidir” şiarı üzerinden yerel siyasete angaje etmeye çalıştılar.
Can: Gezi sonrası sürece dönecek olursak yurttaş aktivizmi, talepler doğal olarak yerele angaje olmayı gerektirdi. Mahalle forumları bu yüzden ilginç bir deneyim oldu, herkes mahallesini, siyasete tabandan katılım imkanlarını konuşmaya başladı. Yerelin yanı sıra hak ve adalet arayışlarına destekler de devam etti, düşününce ne çok alanda ne çok şey konuşulmuş, eylemler savunuculuklar, etkinlikler, toplantılar yapılmış. Gezi’de kaybettiğimiz canlar, Onur Yaser-Hatice Can’lar için adalet, 10 Ekim dayanışmaları..
Pınar: Aynı ‘yap yapçı’ zihniyet de insanları forumlardan uzaklaştırdı bence ama. Oturup yerel nedir, bizim yerel kimliğimiz, konumumuz nedir, kent hakkından ne anlıyoruz, müştereklerimizden ne anlıyoruz, konuşamadan birşeyler yapmaya giriştik. O içerik yoksunluğu da gönüllüleri yordu, katılımcıları soğuttu bir yerden sonra. Forumlar STK’çi zihniyete kurban gitti.
Can: Yahu, o STK’çi zihniyet dediğin şey insanları bir araya getiriyor. Bir araya gelmenin kendisi önemli, o insanlar evlerine, kendi yaşamlarına döndükten sonra dahi zihniyetleri değişiyor, zamanla eylemlilikleri değişiyor. Türkiye’li Kürtlerle de böyle oldu, Ermenilerle de, 90’larda Yunanistan’la da ilk önce insanlar kaynaştı… ‘Grassroots’un Türkçe’ye nasıl çevrileceği tartışılıyor, grassroots tam da böyle birşey..
Pınar: Grassroots böyle birşey mi emin değilim. Yerelde insanların sosyo-ekonomik çıkarları ve ihtiyaçlarından kaynaklanan bir araya gelmeleri grassroots. O anlamda, örneğin Seğmenler Forum hiç grassroots olamadı. Seğmenler mahalle kimliğinin ya da bilincinin olduğu bir yerde değildi, fazla merkezi ve dolayısıyla anonimdi, katılımcılar kentin dört bir tarafından geliyordu, o yüzden ‘yerel’ değildi, olamadı.
Meriç: Tabi forumların katılım anlamında büyüklüğü, ivmesi ve sürekliliği tartışılır. Uzun bir süre forumlara katılan kitle yavaş yavaş dağılmaya başladı. Bunda ülkede olan bitenin ağırlığının etkisi çok oldu, yerelin talepleri ve tartışmaları ikinci plana atıldı. Bombalar patlarken mahalledeki kentsel dönüşümü, Tunalı’yı yeniden kazanmayı, Kuğulu Park’ın ağaçlarını, mahallende yaptığın alternatif sanat festivalini (Asi Keçi), toplumsal vicdan ve hafızayı konuşmak zorlaştı. Seçimler çerçevesinde tabi yine özgürlük, adalet ve çoğulculuğa ilişkin talepler dile getirildi, aktif yurttaş katılımı ve denetimi sağlanan siyaset nasıl yürütülür, bunlar konuşulmaya devam edildi ama Gezi’den sonraki ilk süreçteki bağlılık, inanç azalmaya başladı. Bunları konuşmak sanki boşunaymış dediğimiz bir dönemden sonra da son yerel seçimler bize yerel siyasetin önemini, merkez siyasetini dönüştürme gücünü hatırlattı. Geç de olsa özgürlükçü, çoğulcu, katılımcı yerel siyaset dilinin, taahhütlerin ne kadar etkili olduğu görüyoruz, uygulamaya da geçebilecek mi görebileceğiz.
Pınar: Kent Karnesi Seğmenler’den çıktı ama büyükşehir belediyesi üzerinde yurttaş kontrolü kurmaya yönelikti. Benzerini Anıttepe Forum katılımcıları da forum öncesi aktivizm geçmişlerinde yapmışlardı.
Meriç: Kentli orta sınıfın sınıfsal bir başkaldırısı olduğu da söylenen Gezi biraz da kentlilik deneyimimizi bize gösteren bir süreç oldu aslında. Kenti, geniş caddeleri, yolları, yüksek, güzel yapıları, parkları, alışveriş alanlarından ibaret, salt mekansal alan olarak tarif edemeyiz, kentte yaşayanların o yerle ilişkisi, yaşayanların birbirleriyle ve otoritelerle ilişkisi, talepleri, taleplerin yerine getirilme biçimi önemli. Bu ilişkilerin de teknokratik, üstten, ‘biz yaptık oldu’cu bir yerel siyaset anlayışıyla yönetmeye çalışılmasının sürdürülebilir ve tatmin edici olmadığını gördük.
Pınar: Öte yandan biz maalesef kent yönetiminin oturmuş, sakin, tıkır tıkır işlediği bir yerde değil, demokratik katılımcı bir şekilde alınmayan kararların major ve geri dönülemez değişimleri beraberinde getirdiği bir ülkede yaşıyoruz. Geç kentlileşme sancıları bunlar sanırım; hafızası yok yaşam alanlarımızın, danışmadan, tartışmadan yıkılıp yenisi, megası yapılıyor herşeyin, yap boz tahtası gibi herkes kendine göre yeni bir şeyler deniyor, elde avuçtaki herşey ticarileşiyor, rantın sermayenin dediği oluyor. Mahallendeki bir ağacı bile koruyamayacak oluyorsun.
Can: Gezi’nin kazanımlarından biri de bence mücadele alanlarının çeşitliliğinin ve ilişkiselliklerinin daha da kabul görmesi oldu. Söylediğin gibi sermaye/emek mücadelesi çok başat ancak mesela çevre ve ekoloji gibi alanların da gerçek mücadele alanları olduğu, bunun için de ayrıca mesai harcanması gerektiği konuşulur oldu, aynı şekilde toplumsal hafıza, barış, vicdan gibi konularda da. Bu alanlar ilk aklıma gelen, Seğmenler forumunda odaklanılan konulardan bir kısmıydı, nitekim forum dönüşürken bu konularla ilgili ayrı çalışma grupları oluşturuldu, forumlar, toplantılar düzenlendi. Örneğin ekoloji ve çevre forumu/platformu çevre ve ekoloji çalışmalarını yerel yönetimlerin programına sokmak ve uygulamalarını denetleyebilmek için nasıl yapılara mekanizmalar ihtiyaç var bunları tartıştı.
Meriç: Kent dediğimiz yapının sanki ekolojik bir bütünlüğü, değeri yokmuş, kente ne istersek yapabilirmişiz gibi bir algının olduğunu düşünmüşümdür, bu hoyratlık mahallenizi bir kaç yıl içerisinde betona ya da başka bir bakış açısına göre ‘tertemiz’/’modern’e çevirebiliyor. Kent Karnesinde kentteki ekolojik çevresel konuların yanı sıra Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin sınırlarını il sınırı yapan yasanın kabulüyle Ankara’nın kırsal ve doğal alanlarına olası müdahalelerin risklerini de konuşmuştuk.
Can: Kentleşme, yerelleşme, özerklik, yerel katılım yeni meseleler değil tabi ama artık ertelenebilecek yan meseleler de olmadığı anlaşılıyor..
Pınar: Gerçi son yıllarda ne kadar demokratik kazanım/mekanizmalar varmış kaybedince anlaşılıyor demeye başladık. Belki de Kent Karnesi ekibinin anlatmaya çalıştığı gibi neye hakkımız var, neye katılabiliyoruz tam da bilmiyoruz, özelikle yerel kent siyasetinde, çünkü öyle bir gelenek oturmamış.
Fotoğraf: Can Mengilibörü
Seçimler sonrasında ne oldu?
Can: Neler olmadı ki, oy sayımlarındaki usulsüzlükler seçim siyasetine küstürdü Gezicileri/forumları. Sonrasında yaşanan 10 Ekim, Kızılay patlamaları vs ise sokak siyasetini çok uzun bir süre için imkansız kıldı. Bugün de hala o dönemin etkisiyle sokak siyaseti imkansız. Beni şu ortamda sokağa çıkartamazsınız örneğin.
Pınar: O yüzden forumlar niye başarısız oldu, ya da forumlar neden yerele inemedi, “grassroots” siyaset yapamadı diye eleştirmek de biraz haksız. Grassroots siyasete yer bırakmayacak ağırlıkta şeyler yaşandı bu dönemde. O yüzden Türkiye’de ya da Ankara’da yerelde siyaset ya da seçime endekslenmemiş siyaset mümkün değil mi diye sormak bu dönem için çok da isabetli değil.
Meriç: Niye öyle diyorsun, Eymir Dayanışması, Mutfak, Ayrancı’nın Bahçeleri (şimdi Bostanı oldu sanırım), Kent Karnesi, Solfasol ve sonrası, 10 Ekim Dayanışması, Ankara’dan sonra İstanbul, BAK-KHK sonrası akademiyi düşünsene…
Can: Evet ama hala yerel siyasete katılım ve etki için koşullar, imkanlar var mı emin değilim, önce belki bunların mücadelesi verilmeli sorunları konuşmadan çözümler önermeden önce, daha kitlesel bir katılıma ihtiyacımız var gibi geliyor. Yani herkese yerel katılımın, aktivizmin mümkün ve hak olduğu, sadece bir kesimin değil herkesin korkmadan çekinmeden söz söyleme, katılma ve eyleme geçme hakkı olduğu söylenebilirse etkisi de daha geniş olabilir gibi geliyor. Mahalle forumları gerçekten tam da böyle bir mekanizmaydı, ancak yaygınlaşması ve sürdürülebilir olması gerekli, bu da nasıl olur yine tartışılmalı.
Bu söylediğim yanlış anlaşılmasın tabi herkes aktif siyasetle uğraşmalı demiyorum. Mesela forumlarda da olmuştu, yurttaş katılımını farklı mecralarda sürdürenler oldu, sanat gibi başka ifade biçimlerini kullandılar. Ayrancı’da, Yüzüncü Yıl’da kolektif kamusal mekanlar oluşturulmaya çalışıldı, sokaklarda çekilinmek zorunda kalınıldığında. Mecralar değişti, dönüştü ama dediğim gibi bunlar da sürdürülebilir olamadı ülkedeki ağır gündemlerden dolayı ve belki de siyasete ilişkin, siyasetle olan ilişkimize dair yapısal sorunlardan dolayı…
Belirli bir kesimin yaptığı bir şey son zamanlarda dikkatimi çekiyor, bazı belediyelerin twitter adreslerinden şikayetler, talepler iletiliyor, belediye bunlara cevap veriyor, çözüm buluyor, çok hoşuma gidiyor taleplerin böyle pratik ve doğrudan dile getirilmesi ve muhatap alınması…
Bir sonraki seçimin kampanya dönemini de şimdi yaşadık. Aradan geçen zaman içinde mahalle forumları ve kent yereli bağlamında neler oldu, neler olmadı? Niye böyle oldu?
Can: Yerel seçimler sadece forumlar için değil, bütün muhalefet için bir hezimet oldu. Sadece seçimi kaybetmek anlamında değil, seçim siyasetinin anlamsızlığını göstermek anlamında bir yılgınlık ve yenilgi hissi yarattı.
Pınar: Seçim siyasetinin anlamsızlığının ortaya dökülmesi forumlarda, yerelde başka bir politizasyon mümkün diyenlerinin elini güçlendirebilirdi ama öyle olmadı. Herkese bir yılgınlık çöktü. Hatta forumları bitiren yerel seçim oldu diyebilirim.
Meriç: Evet ama, Batıkent’te, Çayyolu’nda forumların çıkardığı adaylar muhtar oldu. Bu, aslında yerelin en temelinden bir dönüşümü anlamına gelmez mi?
Can: Batıkent her zaman yerelde iyi örgütlenmiş ve solcu bir yerdir. Oradaki tüm muhtar adayları Gezicidir zaten, forumların çıkardığı adayların kazanmaması mümkün değildi.
Pınar: İşte ben de bunu diyorum, grassroots halihazırda olan politik ağlar üzerinde yükselen bir şey, zaten temeli yoksa forumlar sayesinde olan birşey olmadı…
Politik olma meselesi önemli sanırım, forum olsun başka bir yerel siyaset biçimine katılım olsun politik bilinç gerekiyor; sekter, bağnaz olmayan bir bilinç bahsettiğim. Bunun eksikliği benim için üniversite yıllarında gördüğüm bir durum. O yıllarda tabi yerel siyaset, kentlilik, kentsel direniş meselelerini bu kadar konuşmuyorduk. Gezi’den sonraki süreç belki bu anlamda bir kazanımdır. Beklenen politikleşme ve aktivizm kent ve yerellik ölçeğindeki savunmalar ve direnişlerle ortaya çıkıyordur.
Fotoğraf: Can Mengilibörü
Bundan sonrası için ne diyelim?
Pınar: Bu son seçimlerden bu sonuçlar çıkınca “ne varsa gene yerelde mi var acaba” dedim. Tabi şu anda seçimlerin bir kez daha yok sayılması durumu ortaya çıkınca umudum söndü ama.
Meriç: Şimdi Gezi sonrası süreçte olduğu gibi yerele dair olan ve aktivizm nasıl tekrar canlanabilir düşünmek lazım, aktivizm ve yurttaş katılımının yanı talep edenin, hak ve adalet arayanın olması önemli, ama sanki talepleri yerine getiren bütünün bir diğer parçası olan yerel bürokrasisinin dönüşümünü de konuşmak gerekiyor. Yani yerel yönetimlerde liyakat ve uzmanlığın esas olması da işlerin yürümesi için önemli gibi geliyor bana, belediyeler siyasi yapılar ama bu asgari iş yapabilir olmayı dışlamamalı.
Can: Forumlarda tartıştığımız yerelliğe ilişkin değerler, ilkelerin bu kadar konuşulur olduğu bir dönem görmemiştim, gerçekten nihayet yeni bir döneme giriyor muyuz dedirtiyor ancak korkularımız ve merkez siyasetinin gölgesi baki. Yeni seçilen bazı belediye başkanlarının şeffaf katılımcı, çoğulcu, demokratik belediyecilik söylemleri çok uzun süredir beklediğimiz, belki Gezi sonrası sürece de mal edilebilecek sevindirici gelişmeler. Toplumda da bu başkanlara yönelik ilgi gerçekten şaşırtıcı. İmamoğlu meclis toplantılarını canlı yayınlıyor, Soyer bisikletle işe gidiyor. İlginç bir dönem olacağı belli sembolik düzeyde kalmaz devam edebilirse.
Pınar: Belediye ya da yerel siyaset tabi sadece başkanlardan oluşmuyor. İstanbul için şu an konuşulduğu gibi belediyelerin Belediye meclisi gibi diğer organları da kritik. Biz Kent Karnesinde bunları konuşup Ankara Büyükşehir Belediyesi Meclis üyelerinin profilleri ve alınan kararlardaki rollerini izlemeye çalışıyorduk.
Meriç: Kentler için büyük tehlike sanki sermayeyle ele ele yürütülen hizmet belediyeciliği çerçevesinde herşeyi ölçek ekonomisinin hesaplamalarına indirgeyen projeci anlayış ve çıkar ilişkileri. Kamu yararı nedir, ne değildir daha çok konuşmak gerekiyor sanırım. Umarım yeni yönetimler bu ‘yap yap’çılıktan uzak dururlar.
Fotoğraf: Can Mengilibörü
Sonuç Yerine…
Bu söyleşi yerel seçimlerden önce tasarlandı, seçimlerden hemen sonra gerçekleştirildi. İstanbul seçimi iptal edilince acaba şimdi yayınlamanın yeri ve zamanı değil mi diye tereddüt ettik. Sonra, bunun da yereli genele endekslemek olduğunu farkettik. Eğer yerelden doğacak başka tür bir siyaset tahayyülümüz varsa, Ankara Forumları üçüncü ortak forumu Multi-Forum’un çağrısında dendiği gibi “Şimdi değilse ne zaman?”
Forum katılımcılarına bize zaman ayırıp söyleşimize katıldıkları için teşekkür ediyoruz.*
* Bu dönemde malum nedenlerle söyleşiye katılanların adlarını değiştirdik.