hukuk

Twitter’daki @Kaldurum_hali yaya haklarını savunuyor.

– “Beni sizler yarattınız, efenimmm!”

– “Hiç bu sözler süper bir kahramanın ağzına yakışıyor mu! Oldu mu şimdi? Kahraman dediğin herkesten üstündür, üzerindedir. Hele bir de süperse, var yaaa… Peee..!!”

Bu sosyal medya pek fenomenal bir şey. Böyle, nasıl denir? Sanki evrendeki galaksiler gibi birbirlerine baka baka, dönedura, fır dolayı gezini geziniverirler alemlerde. “Ağ”laşır dururlar. Tanıdığımın tanıdığını tanımasam da aynı gelir, tanısam da… Ben seni tanıyorsam, sen onu tanıyorsan ama ben onu tanımıyorsam bile, senin onu gördüğün gibi ben de onu görürüm. Hani, sanki bir gözümü sana ödünç vermişim de sen benim için görüyormuşsun gibi… Her birey bir ötekinin protezidir misali!

Şimdi, bu alemlerin Facebook’u var, Instagram’ı var, Twitter’ı var… İşte ne bileyim, Whatsapp’lar, Telegram’lar falan… Uzatmayalım, var da var yani… Twitter alemlerine girip bir baktıysanız, —ha, zaten ben her daim oradayım diyorsanız da aynı gelir— o kalabalığın içinde birilerinin acayip ilgi odağı olduğunu, pırıl pırıl parladığını, ne deseler, ne yazsalar hemen yüzbinlerce, milyonlarca kere yankılandığını, tivit alemlerinde gezen her kafadan en az bir kere sektiğini de; bu yolla duymayanın, görmeyenin kalmadığını da bilirsiniz. Hah, işte bunlar, bu fenolar, bu alemlerin kahramanları: “Abi bizim kaynın düğünde tam altın alacaktık, durumumuz yok, yapıver bi güzellik be güzel abim!..” tarzında mızıldayan taleplerden, otoyolda ambulansın peşine takılıp, krizi fırsata çevirmeye çalışan cingözlere kadar pek şenlikli bir sosyal etkileşim çorbasının dalgalı sularında yüksek reytingli seyrini oluştururlar. Hani diyordu ya filmde “Zeki Müren de bizi görecek mi?” görmek ne kelime, hissediyor valla!

Peki ne oluyor, nasıl oluyor da böyle hem herkes televizyon kanalı gibi yayın istasyonu, hem de sizin, bizim gibi seyirci olarak aynı anda hem alıcı, hem verici gibi işliyor? Sekiz ayağıyla ördüğü ağı komşusununkine bağlayan, dört gözüyle de komşusunun komşusunun ağını dikizleyen yüzbinlerce örümceğin sonsuz altın günü gibi şenlikli. Ağlar üzerinde dolaşan enformasyonun üzerinde çalışanların dediğine göre, böyle bir arada var olan bürümcük bireyler “tele-varoluş” halinde olurlarmış. Yani, sizin fiziksel olarak nerede olduğunuzun, ağınızı hangi kapı kenarına ördüğünüzün hiçbir önemi olmadığı gibi, bu varlık alanındaki diğer varlıklarla aranızdaki akışı kesintiye uğratacak, yavaşlatacak etkisinin de olmaması anlamına geliyor. Tıpkı ta ayak parmağı ucundan beyne kadar tüm vücuda yayılan sinir ağında uçuşan elektrik akımının ışık hızındaki hareketi gibi. Geçenlerde, bir şehirde patlama olduğunda twitterda atılan ilk tivitin kaç milisaniyede yerkürenin en öte ucuna ulaştığının, hangi ağdan hangisine sıçradığının datasını alıp, işleyip, ağ haritasına döktüklerini gördük. Bir dokun, bin ah işit ağları.

Paul Virilio daha 90’larda bunu öngörmüş, “merkezinin her yer, çeperinin hiç bir yer” olduğunu söylediği küresel meta-şehrin içinde vızır vızır dolaşan enformasyonun katlanarak artan etkisine dikkat çekmişti. Dromosferik hız kirliliği diyordu buna. Bir kez fırladı mı durdurulması mümkün olmayan (dez)enformasyonun nerede, hangi yörüngeye zıplayacağının, orada neyi tetikleyeceğinin bilinmediği tekinsiz yüksek gerilim hali. Ama, cazibesi de buradan geliyor işte. Herkese, her tele-varlığa süpernova gibi ışıldama vaadiyle müthiş bir çekim alanı oluşturuyor her bir sosyal ağ! Kim istemez alemlerin süperstarı olmak? “Mutlaka bizim de sosyal medya hesaplarımız olmalı, bakın cümle alem orada! Haydi!” diye heyecandan koltuğunda hop oturup, hop kalkan CEO’ların şirketleri, vakıfları, kendileri, eltileri, enişteleri çoktaaan yerlerini aldılar bile siber sosyal alemlerde.


“Hopdemiş Holding’in mütevelli heyeti ve şık eşleri şimdi Şatofato Restoran’a giriş yaptılar!” diyen yazı eşliğinde videosunu feys’ten, insta’dan, tibitır’dan fişekleyen bir sürü “sosyal medya uzmanı” çalışıyor yüz binlerce şirkette. Bu attıkları postları anında akıllı telefonunda görüp, gelişine tekrar sosyal medyaya çakan irili ufaklı şirket elemanı olduğunu da görüyoruz. Ve tabii ki, onların takipçilerinin, takipçilerinin, takipçilerini de… Siz, biz, artık kimin önüne bu sosyal medya postu düştüyse harbiden oradaymışçasına ıcığını cıcığını görüp duyuyoruz olan bitenin… Neyse, biz şimdi yavaşça restoranın kapısından dışarı süzülelim, caddeye çıkalım… O da ne! Yüzlerce araba caddedeki kaldırımları karış karış işgal etmiş! Duvara sürünerek yanlarından geçmeye çalışırken ayağımız bir çukura batıyor! Sendeleyip doğrulurken ayağımız feci zonkluyor, kaldırımı boşverip araç yolundan gitmeye karar veriyoruz. Vermez olaydık! Yanımızdan geçen dolmuş sırt çantamıza “donk!” diye çarptığında ölümden kıl payı yırttığımız kafamıza “dank!” ediyor. Kanımızın çekildiğini hissederken öfkemizde biriken 10 bin voltluk enerjiyi böğürmek için değil, cep telefonumuzla foto çekmek için kullanmaya karar veriyoruz? Niye?.. Biz salak mıyız? Tabii ki hayır…

İşte, şimdi tam da burada bir süper kahraman devreye giriyor Twitter’da! Adıyla, sanıyla @Kaldurum_hali ! O bütün şehirlerin sokaklarında gece, gündüz, yaz kış demeden fıldır fıldır dolaşan… O her caddenin, her sokağın, her kaldırımın, her köşesini gören… Nerede bir işgal, nerede bir ihlal, tahribat, arıza, suistimal varsa ossaniye hemmen yerel ve genel yönetimleri göreve çağıran, kimsesizlerin kimi, öfkelilerin öfkesi, insanüstü bir varlık o…

İnandınız mı? Olur mu canım öyle şey! :)) Güldürmeyin… Tabii ki süper müper değil. En azından süper olan o değil. Süper olan sosyal ağın ta kendisi. Yüz bin milyon katrilyon kollu, bacaklı, gözlü, kulaklı, ağların ağı, öfkelilerin öfkesi, hakkını arayan herkesin müthiş ses çıkaran ağzı oluyor Kaldurum. Ne zaman ki sosyal medyada insanlar yavaş yavaş birbirine katılarak bir ağızdan bir şeyler mırıldanmaya başlasa merkezi otorite şöyle bir altındaki minderi düzeltiyor… Ne zaman senkronize olup bir şarkı söylenmeye başlasa otorite yerinden zıplıyor. İşte Kaldurum’un farkında olduğu şey bu. Milyonların gizil gücü! (Gene mi yavaşlattı interneti bunlar?)

2016’nın Kasım ayında ortaya çıktığından beri, yavaş yavaş, adım adım bu hesabın takipçileri artıyor. Söylenmesi gerekeni söylediği için, aranması gereken yasal hakların ısrarlı takipçisi olup bütün belediyelerin, onların bağlı bulunduğu bakanlıkların twitterdaki mevcudiyetinin karşısına dikildiği için. Belediyeler bu sesin geldiği yöne baktıklarında sadece bir tek hesap görmüyorlar. Arkasındaki binlerce hesabı ve onların her birinin bağlı bulunduğu ağların ağını görüyorlar. Şimdiye kadar başını kuma gömüp (Kaldurum_hali hesabını bloklayıp) yükümlülüklerinden kaçtıklarını sanan belediyeler oldu. Ama çoğunlukla otomatik bir yanıt göndermeyi tercih edip oyalamayı deniyorlar. “Bahse konu olan yer…” “Görevli birimimize iletilmiş olup…” “…dosya numarasıyla takip edebilirsiniz…” Heee, evet!

Sen sayın belediye, sen o nazik kaideni kımıldatana kadar o kaldırımda insanlar her an yaralanma, ölme tehlikesi altında! O verdiğimiz vergiler var ya onlar, 3’er 5’er tonluk araçların altında çatırdamakta… O yolun ortasına diktiğin ilan panosu “Ne senin, ne benim, ne yaşlının, ne çocuk arabalının, ne de engellinin geçebileceği bir kaldırım var!” diye bas bas bağırıyor! Duyuyor musun? Görüyor musun? Tabii ki… Peki ne yapıyorsun? Cılk yaranın üzerine bant yapıştırmak mı sorunu çözer, yoksa iltihaba neden olan mikrobu durdurmak mı? Hiç düşündün mü sayın yerel yönetim, neden kentlinin haklarını korumayı beceremiyorsun? Neden onu ayazda dımdızlak açıkta bırakıyorsun? İstemiyor musun, yoksa elinden mi gelmiyor? Senin etki alanında, aslında senin değil de kâr amaçlı mahlukatın mı hükmü sürüyor? Ne dersin? Ha?

Hepimiz bal gibi biliyoruz ki kaldırımlardan başlayan bu hak arama hareketi eğer yükselirse, önce içinde bulunduğu kamusal alanda daha sonra her yerde dalga dalga yayılacak!

Öyleyse haydi bakalım!

Kaldurum_hali hesabını takip etmenizi şiddetle tavsiye ederiz!

Bakın o da sizi çağırıyor:

https://twitter.com/Kaldurum_hali/status/816905643462430720